'Maço' bizde iltifat sayılır


Nihayet seçim ve seçim sonrası oran tartışmaları bitti. Yandaş, candaş etiketini yemeden siyasi partiler ve liderleri hakkında artık daha rahat yazabiliriz. Mesela Türk siyasi partilerinin ve liderlerinin marka kişiliğini, liderlerin karakterlerinin başında bulundukları partiye ne kadar benzediğini de anlatabiliriz. Artı Marka Araştırma'dan Dr. Yener Girişken'in doktora tezi olarak hazırlayıp geliştirdiği çalışmada, Türkiye'de yaşayan farklı sosyoekonomik özelliklere sahip 1.200 seçmen ile yüz yüze görüşülerek, "Eğer partiler insan olsalardı kişilikleri nasıl olurdu?" sorusunun cevabı aranmış. Araştırma, partiler ve siyasi liderleri tanımlayacak 45 sıfat ile başlıyor. Bu sıfatlar seçmenin karar verme sürecinde hissettiği duygusal faktörleri içeriyor. Bir başka ifadeyle de seçmenin DNA'sı çıkarılıyor. İşte notların 5 üzerinden verildiği araştırmada partilerle liderler için vatandaşın hissettikleri: Parti liderlerinin hoşuna gidebilir de gitmeyebilir de ama toplum vicdanı lideri ve partiyi tabloda görüldüğü gibi algılıyor. Bana göre karnedeki en kötü not "maço" idiyse de bu sıfat bizim memlekette iltifat yerine geçer. Ne demeli, beğenmeyen karnesini düzeltsin! Genç reklamcılar durumdan rahatsız! İş saatleri bitmiş olmasına rağmen hâlâ ofiste derginin baskı öncesi okumalarını yapıyorum. Telefonum çalıyor. Ekonomi gazeteciliğinin duayenlerinden, "Hatırlarsın konuşmuştuk. Şu mobil operatörler arasındaki rekabetten biz ekonomicilere gına geldi. Bak şu anda da elimde iki tane aynı güne aynı değerde iki gurunun davetiyesi var. Neden aynı güne? Bu kadar da tesadüf olmaz ki! İkisi de gel diye ısrar ediyor, zaten başka bir randevum var ikisine de gitmeyeceğim. Sen, Marketing Türkiye'de şu gereksiz rekabete ilişkin bir dosya yapsana." diyor. Aslında önce su yüzüne çıkmadan epeydir süren rekabet, reklamlara ayan beyan yansıyınca GSM operatörlerinin kurumsal iletişimcileriyle halkla ilişkiler ajansları reklamlardaki kan kırmızı sürece katıldılar ya da katılmak zorunda kaldılar. Oysaki iyi bilinir ki habercilerle ilişkiler her zaman bıçak sırtı gibidir! Geçtiğimiz hafta Avea'nın Ata Demirer'li "Teknik Direktör" reklamı ekrana düşünce film sosyal medyada patladı. Alenen Turkcell'e çatan film Avea'nın marka bilinirliğine ne kadar yansıdı bilmem ama Vodafone-Turkcell raunduna bu kez de Avea katılmış oldu. Yazımı hazırlarken ekranıma Avea'nın "5-3-2 yok artık" diyen filmi mahkeme kararıyla durdurulmuştu. Peki, bu kadar kıyamet koparan reklam kimin işine, ne kadar yaradı diye sorsam! Ne kadarını bilmem ama yanıtım sıralamada 3. olan Avea'ya yaradı olurdu. Ancak operatörler arasında süregiden doludizgin gidişten, "Reklamla ilgili ne düşünüyorsun?" diye sürekli soran, "Genç Reklamcıların" da rahatsız olduğunu söyleyebilirim. Hangi reklam beğeniliyor, hangisi beğenilmiyor? Beğeniyorum ya da beğenmiyorum demek anlık bir iş. Öyle kolay söylenmemeli. Bu nedenle de telekomünikasyon sektöründeki reklamların ne kadar etkili olduğunu ölçen Akademetre'nin 1-16 Haziran tarihleri arasında 12 ilde 784 kişi ile görüşülerek yaptığı Ad-Metre'ye başvurduk. Araştırmaya göre dönemin "Reklam Bilinirlik Performansı" en yüksek reklamı telekomünikasyondan değil, seçim sürecinden geliyor. AK Parti'nin "Haydi İstanbul Şimdi Tam Vakti" birinci olurken Şahan Gökbakar'lı ÖzTürkcell'in Billur Kalkavan'ın rol aldığı basın açıklaması ikinci, Avea'nın Ata Demirer'li vampir reklamı ise 3. sırada yer alıyor. ÖzTürkcell ve Avea reklamları bilinirlikte olduğu gibi satın almada da etkili kampanyalar arasında yer almış. Araştırmanın "Satışa katkısı en düşük olan kampanya hangisi?" sorusuna aldığı yanıt ise 11880'in "Yeşil Maskot" reklamı olmuş. 11833 hiç sevilmiyor ama çok iyi biliniyor Son dönemde yapılan Toyota "Köpeğini Gezdiren Çocuklar", Ford Focus "Otomobilden Fazlasını İsteyenlere" ve Omo "Yaşlı Adamın Dökülen Paralarını Toplayan Osman" reklamları ve bu dönemde yapılan neredeyse tüm reklamlar beğenilirken 11833'ün "Dans Eden Siyah Ceketli Adam" reklamı dışlanmış. Peki, ne olacak bu 11833'ün hali sorusuna yanıtım ise iddiaya girerim ki ihtiyaç duyulduğunda herkesin sevmese de hatırladığı ilk numara 11833 olacak. O halde reklam duyurma, bilgilendirme ve tutundurma işini yapmıştır. Ulusal mecrada yayınlamak şart mıydı? Hayvan besiciliği nere, biz nere! Hedef kitle baştan belli ayrıca hayvancılıkla uğraşanların sayıları da hangi bölgelerde yoğunlukla konuşlandıkları da öyle. Ancak hayvan sağlığını korumak için kullanılan Rumisacc markalı ürünün reklamını ulusal mecralarda izleyebiliyorum. Senaryosuyla Türk filmlerini aratmayan reklam filmini hayvancılıkla hiç ilgisi olmayan birisi olarak birkaç kez ardı ardına izliyorum. Ürünü satın almayacağım ama Rumisacc markasını ve ne işe yaradığını öğreniyorum. Filmin hikayesi bir yana, büyükbaş hayvanların elverişsiz ahır şartlarında yaşadığını görmek beni üzüyor. Prodüksiyona ve medyasına ne kadar bütçe ayırdılar bilmem ama şimdi İntegro Gıda Sanayi'ni ve markası Rumisacc'ı hiç işim olmasa da biliyorum. Bazen reklamlar satışa değil de marka bilinirliğine katkısı olsun diye de yapılır diyor ve geçiyorum. Türkiye'nin 58. Cannes Lions karnesi! Bu yıl 58'incisi düzenlenen Cannes Lions Uluslararası Reklamcılık Festivali bitti, ödülleri sahiplerini buldu. 28 binden fazla iş 13 kategoride yarıştı. Türkiye'den iki reklamcının jüri üyesi olarak görev yaptığı festivalde basın ve açıkhava kategorilerinde Türkiye'den 32 çalışma finale kaldı. Açıkhava dalında DDB&Co Türkiye'ye bu yıl da üç bronz aslan getirirken Medina Turgul DDB'nin İş Bankası için hazırladığı "Kolay para transferi" başlıklı uygulaması bronz aslan kazandı. Medya kategorisinde Midshare Koç Holding'in medya konkuruna ilişkin hazırladığı çalışmayla gümüş aslan alırken TBWA\İstanbul ve DDB&Co. İstanbul basın kategorisinde dört ödül kazanıldı. Film kategorisinde de bir ödül vardı. TBWA\İstanbul'un TTNet IPTV TIVIBU için hazırladığı "Gladiator" ve "Lethal Weapon 3" adlı çalışmalar bronz aslanın sahibi oldu. Bu sonuçlar geçtiğimiz yıl aldığımız ödüllerden daha az. Peki, çok olsa ne olur? Yanıtlayayım; tüm dünya reklamcılığı Türkiye'de bir şeyler oluyor der, kalkar gelir, birlikte iş yapar, biz reklam ihraç ederiz yani akıl ürünü satmaya başlarız. Ne dersiniz, bu hiç de fena olmaz değil mi?
<< Önceki Haber 'Maço' bizde iltifat sayılır Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER