Bir anti militarist olarak bana tuhaf geliyor.
AİHM kararları istikametinde
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin Türkiye'ye verdiği süreli ev ödevlerinden birisi.
Ama tamamen Batı refleksi olan vicdani reddin, demokrasinin kurumları arasında olduğu da bir vaka.
BM
İnsan Hakları Komisyonu ve
Avrupa Parlamentosu tarafından temel insan hakkı olarak kabul edilmiş durumda.
46 üyeli
Avrupa Konseyi'nde sadece bizde ve Azerbaycan'da vicdani ret uygulaması yok.
Tereddütler
Genel olarak kabul edilen 3 kriter, ferdin dini, ahlaki ve siyasal görüşleri sebebiyle askerliği reddetmesi.
Bazen de hiyerarşik bir statüye dâhil olmanın reddi.
Çok şümullü bir troyka bu.
İçine
ölüm korkusu dahil her şeyi sokabilirsiniz.
Devlet olarak sebepler troykasındaki inandırıcılığı araştırmanız da gerçekçi olmayacak.
Sonuçta bu iş beyan esasına bağlanır gider.
'Korku aşağılanacak bir duygu değil' diyor vicdani retçilerden Mehmet Tarhan.
Eyvallah, kimseyi korktu diye aşağılayamayız ve ayıplayamayız.
Ama ne olacak?
Vicdani ret kurumu gençlerimizi tarihi reflekslerinden biraz daha kopartacak.
Yanlış anlaşılmasın.
"Her Türk asker doğar" saplantısı içinde değilim.
Ama bu milletin genlerindeki emsalsiz meşru müdafaa melekesi tarihe karışacak.
"Söz konusu vatansa gerisi teferruattır" sloganları yalan olacak.
Millet olma şuurunun tarihi örgüsü felce uğrayacak.
Hakikatte ne diyor vicdani retçiler?
"Eğer yok olmamak için karşıdakini (düşman bile olsa) öldürmek gerekiyorsa ben yok olmayı seçiyorum."
Bu mantık, iş başa düştüğünde
ülkeyi ve milleti düşmana teslim etmek manasını da çağrıştırmıyor mu?
Mesela
Kartepe deniz otobüsündeki vahim olayda
teröristi öldürmeyi ahlaki bulmayacaksınız, peki gemideki 24 masumun çığlıklar içinde patlatılması vicdanın neresine sığıyor?
Sapığın biri gözünüzün önünde ana veya babanızın boğazına
bıçak dayasa, seyretmeyi
tercih eden bir vicdan...
Şer karşısında yok olmayı tercih ettiğimiz her an, masum vicdanları ölüme ve zulme terk ederiz.
Muhammed Ali'nin 1966'da "Vietkong bize nigger (pis zenci) demedi" argümanıyla
Vietnam Savaşı'na karşı durması anlaşılır bir durumdur.
Kabullenmekte zorlandığım, bunun en barbar ve vahşi istila ve saldırılarda bile sığınılan demokratik bir
liman olması.
Kanun çıkmasın demiyorum.
Ama tereddütlerimi de izhar etmeliyim.
Bugüne kadar vicdani retçi olduğunu açıklayan 133 kişi varmış.
Kanun çıkınca bu rakam kaç olur acaba?
Yoğun
terör saldırıları altında olan bir ülke oluşumuz vicdani reddi biraz daha kritik bir konuma oturtuyor.
PKK'nın Avrupa sorumlularından Zübeyir Aydar, 94'te DEP milletvekiliyken vicdani ret
kanun tasarısı vermişti.
Doğrusu PKK da
Kürt gençlerinin askere gitmesine oldum olası karşıydı.
Öyle görülüyor ki kanun nasıl çıkarsa çıksın BDP'li kitlelerden yağmur gibi yağacak ret dilekçeleri.
Madalyonun öbür yüzü
Madalyonun diğer yüzünde ise askerliğin zorunlu olduğu Avrupa ülkelerindeki gibi, genellikle vicdani retçinin askerlik süresinden uzun bir süreyle kamunun veya
sivil toplumun çeşitli birimlerinde çalışarak sorumluluktan kurtulacağı hususu var.
Total retçileri ne yapacağız?
Total retçiler, askerlik vazifesi karşılığı kamuda veya sivilde hiçbir yerde ve sürede çalışmayı da kabul etmiyorlar.
Ülkemizdeki vicdani retçilerin büyük çoğunluğu hakikatte total retçi.
Kısacası anarşizmin askerliğe baktığı pencere.
Bunlar da zorunlu askerliğin kaldırılmasıyla tatmin olacaklar.
Zorunlu askerliğin kaldırılması ve profesyonel ordunun teşkilini ben de savunuyorum.
Ama vicdani retçilerin vicdanlarına esas teşkil eden
felsefe "insancıllık-hümanizm" ağlarından örülüyse, argümanlarının biraz daha tutarlı olması gerekmez mi?
Birileri çıkıp "
vergi vermek beni hiyerarşik bir zorlamaya tabi tutuyor ben de bunu vicdanen reddediyorum" dese haksız mı?
"Vicdani ret, kişiyle toplum veya devlet arasındaki sözleşmenin feshi talebi" diyor Mehmet Tarhan.
Bu daha anlaşılır bir argüman.
Ne yapalım?
Feshedin gitsin!