Geçen birkaç gün içinde
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman
Baydemir'in bir TV kanalında yaptığı açıklamalar vardı.
Baydemir'in
Kürt sorunuyla ilgili söylemlerinin açık ve samimi olduğu söylenebilirse de çözüm formülü noktasında makul ve rasyonel olmaktan oldukça uzaktı.
Özellikle Kürtler'in her hareketinin illegalize edildiğini söyleyerek bugün için gerçeklerden ayrı düştü.
Bunu söylemekle, özellikle sorunu yakından mercek altına alıp çözüm üretmeye çalışan
AK Parti dönemi için ciddi bir haksızlık yapılmış olur.
Demokratik Açılım,
Cumhuriyet tarihinin belki en cesur girişimi.
AB rotasında gerçekleştirilen demokratik
açılım ve yükselen demokratik standartlar söz konusuyken Baydemir'in bu sözleri samimiyetten çok uzak.
Baydemir, '
PKK, Türk demokrasisinin kıymetini bilmiyor' diyen Talabani'ye
kulak vermeli.
Çocukları güvenlik güçlerini taşlasınlar diye organize etmek, molotofkokteylli saldırılarla tavır göstermek,
halkın demokratik iradesini gasbedip
seçim sandıklarını tehditlerle yasaklamak, esnafı haraca bağlamak...
Bu tür eylemlerle demokratik bir tavrın gösterilmeyeceği hususunda kimsenin kuşkusu yoktur.
O halde bu tür eylemlerin BDP çevreleri açısından suç sayılmaması mı isteniyor?
Veya konu siyasal faaliyetlerin kısıtlanması ise
Anayasa değişikliğinin
TBMM Genel Kurulu'ndaki oylamalarında siyasal partilerin kapatılmasını engelleyen Anayasa değişikliğine neden 'hayır' dediniz diye sormazlar mı adama?
Baydemir'in önemli bir tespiti de PKK'nın KCK'nın kendisi olduğu ve isim değiştirdiği ifadesiydi. İşte burada bir
manipülasyon kokusu var.
Türk kamuoyu KCK yapılanmasını net olarak ilk kez, Diyarbakır C. Başsavcılığı'nın başlattığı soruşturmayla duymuştu.
PKK, kuruluşundan bu yana pek çok kez isim değiştirmişti. (PKK, KADEK, KONGRA-GEL, KKK)
Son olarak
Öcalan'ın talimatıyla 16-22
Mayıs 2007 tarihleri arasında Kandil'deki Kongra-Gel'in 5. genel kurulunda ismi değiştirildi.
Bu amaçla
dernek anlamını taşıyan "komel" kelimesi yerine, Kürtçe'de "
toplum, halk" manasını taşıyan "civak" kelimesi kullanılarak, KKK yerine "Koma Civaken Kurdistan" (KCK), yani "
Kürdistan Topluluklar Birliği" şekline dönüştürüldü.
Ama
terör örgütü için KCK dönüşümü çok farklıydı. PKK ilk kez örgütsel yapıdan devlet sistematiğine geçmişti. Artık dağ sistematiği devletleşiyordu.
Yani KCK, artık münhasıran bir silahlı örgütün değil henüz ilan edilmemiş bir devletin adı.
Baydemir ise PKK'nın yeni adı KCK diyerek bu gerçeği perdelemeye çalışıyor.
KCK yapılanmasının ortaya koyduğu erkler Türkiye'deki ile oldukça benzer.
Mayıs 2007'de kurulan Kürdistan Topluluklar Birliği (Koma Civaken Kurdistan-KCK) çatısı altında yeniden şekillenen
terör örgütünün, "yasama, yürütme, yargı" gibi erkleri kurduğu ortaya çıkan yapılanmadan görülüyor.
Bu sistemde KCK, piramidin en tepesindeki aygıt. Yasama, yürütme ve yargı erkleri ise onun altında yer alıyor.
PKK ise bilinenin aksine KCK şeması içinde 15'inci sırada yer alan bir birim kimliğinde. PKK artık KCK'nın ideolojik güç ve örgütlenmesini ifade ediyor.
Örgütün silahlı kanadının adı ise HPG (Halk Savunma Güçleri).
İşte son
Hakkâri saldırısının mimarı
Fehman Hüseyin bu yapının başından alınıp yerine Karayılan'a yakınlığıyla bilinen
Sofi Nureddin getirilmişti.
PKK'nın kullandığı bir önceki isim olan Kongra-Gel, KCK içinde yasama organı olan Kürdistan Halk Kongresi'ni ifade ediyor.
PKK'nın önceki isimlerinden KADEK de KCK içinde başka bir birim.
İstihbarat kaynakları ve Diyarbakır C. Başsavcılığı iddianamesi bu vahim görünümü doğruluyor.
Böyle bir yapılanmaya dünyanın hiçbir ülkesi kayıtsız kalmaz ve izin vermez. Vermemiştir de.
Öcalan, 2009 yılında KCK'yı 'demokratik bir örgütlenme' olarak tanımlıyordu. Ama 2010 yılında ise 'silahlı bir örgütlenme' olarak tanımladı.
Unutulmamalı.
Sorunun muhatabı, özgür Kürt iradesini gasbeden KCK değildir.