Binnaz Toprak kusura bakmasın ama başlık böyle olması gerekiyordu.
Zaten dünyaya kazık çakmayı düşünenlerin mükedder olmasına gerek yok.
Konu biz
ölümlüleri ilgilendiriyor.
Diyorum ki...
Lanet olsun şu
Fransız ihtilaline.
Keşke insanlıkta "etnik kimlik bilinci" hiç var olmasaydı?
Mazisi Platon'a, İslami literatürde şeytanın Allah'a
isyan etmesine kadar gidiyor.
Ama "etnik kimlik bilinci"nin Fransız ihtilaliyle ciddi bir popülarite kazandığı da vaka.
1789 yılı, çeşitli etnik unsurları bünyesinde barındıran imparatorluk yapılarının ölüm fermanının imzalandığı tarih.
İmparatorluk sistematiğine meftun falan değilim.
Ama insanlarda "etnik kimlik bilinci"nin üretilmesi ve dalga dalga yükseltilmesinin insanlığa ne faydası oldu?
Jön Türkler'e ve ittihatçılara ilham oldu Devlet-i Aliyye yıkıldı.
Hitler, Mussolini ve Stalin'e payanda oldu, 2. Dünya Savaşı'nda 55 milyon cana mal oldu.
Türkiye'de tek parti diktasına
rehber oldu, yıllarca Kürtler'i ve
dindar kitleleri ezdi.
Etnik kimlik bilinci, insanlığı daha yükseklere mi taşıdı?
Irk olgusu, 'insanın elinde olmayan bir şekilde' doğma anında mevcut bulunan bir özellik.
Mücadele ve liyakatle elde edilen bir nitelik değil.
Bu itibarla insanın kendi elinde olmayan bir kimlikle övünmesi ne derece manasızsa, hakir görülmesi de o derece
akıl dışıdır.
Hal böyleyken bunca kan ve
gözyaşı neden?
Türkiye'de siyasal milliyetçiliğin işaret fişeği olan ve 1903 yılında Yusuf Akçura'nın "Üç Tarz-ı Siyaset" ruhuyla işte bugün geldiğimiz nokta.
Modernizmin ürettiği bu "ayrılıkçı saplantı", postmodern çağda da kıyıma devam ediyor.
Kimlik siyaseti her zaman karşı kimlik bilincini yükseltir.
Yükseltti de.
BDP-KCK ekseni Türkiye'yi 100 yıl geriden takip ettiği için kandan, irinden deryalarda etnik kimliklerini ve demokrasiyi arıyorlar.
Kan ve barut kokusunun olduğu yerde demokrasiden söz etmek mümkün değil.
Kan ve barut kokusunun olmadığı yerde ise BDP ve
PKK'dan bahsetmek mümkün değil.
Böyle bir süreçte at izi it izine kolayca karışıyor.
Uludere'de BDP'liler sınırı geçip bazı PKK
teröristlerinin cesetlerini alıp gelmişler.
Peki, BDP'liler arazide
terörist cesetlerinin hâlâ durduğunu ve çatışmanın o mevkide yaşandığını nasıl öğrenmişler?
Bu zamana kadar yaşanan çatışmalarda terörist cesetlerini alıp getirmeyen BDP'lilerin bu sefer cesetleri getirmeleri nasıl gerçekleşebildi?
Bu soruların cevabı netleşmeli.
Bazı liberal yazarların abarttığını görüyorum.
Ne yapacağı ve nereye
eylem koyacağı belli olmayan bir
terör örgütüne karşı güvenlik birimlerinin hareketsiz kalmasını nasıl beklersiniz?
Uluslararası camianın terör örgütü olarak kabul ettiği PKK
ateşkes ilan etti diye TSK da ateşkes mi ilan etti?
Güvenlik birimleri, terör örgütüne karşı elini kolunu bağlayıp bekleyemez.
Sızmalara göz yumamaz.
Yeni Dağlıca'lar, Aktütün'ler, Gediktepe'ler mi yaşayalım?
Madalyonun diğer yüzünde haklı bir soru var.
Ocak ayında Heron görüntüleriyle 12 kişilik PKK grubunun sızdığını gören birimler neden o gün değil de şimdi sınır ötesine
operasyon yapıyor?
Emre Uslu'nun iddiası, hem
Genelkurmay hem de Askeri Savcılık tarafından titizlikle soruşturulmalı.
Millete
ihanet planıyla ilgisi varsa
doğal olarak
özel yetkili savcılar devreye girer.
Operasyonel hamlelerde böyle tereddütler doğmamalıydı.
TSK tüm hatlarıyla Savunma Bakanlığı'na bağlanmadığı sürece...
Sivil otorite, terörle ve teröristle mücadelede tek yetkili ve sorumlu merkez olmadığı sürece tereddütler devam edecek.
Ezilmişliğe, adaletsizliğe ve ayrımcılığa isyanı anlamak mümkün.
Ama "etnik kimlik" uğruna dökülen kan ve gözyaşının hesabını kimse veremez.
Etnik kimlik sevdası cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana Türkiye'ye nasıl huzur getirmediyse, BDP-KCK eksenine de huzur ve saadet getirmeyecektir.
Dini hassasiyeti olan BDP'lilere bir sorum var:
Mezarda "hangi millettensin" sorusu soruluyor muydu?