Demokratik standartlar,
insan hakları ve hukuk devleti derken
Türkiye süratle değişiyor.
Otoriteryenizm sararıp yapraklarını dökerken,
demokrasi şafağında sam yelleri yüzümüzü okşuyor.
Peki, Genel
kurmay ve askeri perspektifte iklim değişti mi?
Sırbistan dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Gül, son yıllarda hukuki altyapının yenilendiğini, 27
Nisan gibi
siyasete müdahale girişimlerinin geride kaldığını söyledi.
TSK İç Hizmet Kanunu
35. maddenin kaldırılması gerektiğini de.
35. madde gibi Anayasa'ya ve demokrasiye aykırı bir hükmün kaldırılması kuşkusuz şarttır.
Ama siyasete müdahale girişimlerinin eski Türkiye'de kaldığı ifadesini oldukça iyimser buluyorum.
Zira
Genelkurmay'ın siyaset faaliyeti bitmedi. Hâlâ sistematik olarak devam ediyor.
Sivil denetim olmadığı sürece de devam edecek.
"Genelkurmay'ın günah galerisi" 1 ve 2 başlıklarıyla bu köşede yayınlanan önceki yazılarımda belirttiğim somut olaylar unutulmamalı.
Hatırlarsanız bundan 20 gün kadar önce Cumhurbaşkanı Gül'e
Endonezya yolunda
27 Nisan e-
muhtırası sorulmuştu.
Gül, Türkiye'nin değiştiğini artık yeni Türkiye'de muhtıraların olmayacağını ifade etmişti.
Ama Genelkurmay'ın internet sitesine muhtıra dozunda yeni bir metin kondu.
Hâlâ da sitede duruyor.
Genelkurmay'ın "163
personelin tutukluluk halinin devamını anlamakta güçlük çekilmektedir" açıklaması Cumhurbaşkanı Gül'ün yukarıdaki sözlerinden hemen sonra gelmişti.
Üstelik yine bir nisan ayında.
Dahası internete yeni düşen ses kaydında Çankırı garnizonunda görevli bir kurmay albay fütursuzca siyasal örgütlenme
propagandası yapıyor.
Subay eşlerine konuşma yaparken, bunu "üstlerinden aldığı emir gereği" yaptığını sözlerinin başında belirtiyor.
Yani o üstler de aynı suçu işlemiş durumda.
Kuşkusuz bir kurmay albayın kendi inisiyatifiyle böyle siyasal bir faaliyete soyunacağını düşünmek safdillikten başka bir şey değil.
Albay, Cumhurbaşkanı Gül ve Erdoğan'dan "
yabancı madde" hissiyatıyla bahsediyor.
"Kremalı Bisküvi'yi doğru yazamayan
halk oy veriyor vatan elden gidiyor" diyerek
Aysun Kayacı mantıksızlığıyla milleti aşağılıyor.
Daha ileri giderek
AK Parti kitlesini
hain ilan ediyor.
Marazi bir ruh haliyle "Çocuklarınıza sahip çıkın
sivillerin çocuklarında bile başörtü var" diyor.
Sanki sivillerin çocukları hepsi eroinmanmış veya sâri ölümcül hastalıklıymış gibi.
Gerçi çocuklar eroinman veya alkolik olsa muhtemelen kaygılanmazdı böyle.
Sivilleri öyle bir yabancılaştırmış ve tecrit etmiş ki kafasında.
Doğrular ve vatanperverlik ancak askeri akılla mümkün talihsiz albaya göre.
Askeri bürokraside bu ucube mantık
tasfiye edilmediği sürece kanunları ne kadar değiştirirseniz değiştirin sonuç değişmez.
En hafif haliyle TCK 216'daki halkı kin ve düşmanlığa
tahrik veya aşağılama ve Askeri
Ceza Kanunu'nun 148. maddesindeki siyasi nutuk atma suçu söz konusu.
Ses kaydı doğruysa Cumhurbaşkanı'na
hakaret ve Bülent Arınç'a da "en önemli görevi ülkeyi karıştırmak" demek suretiyle hakaret suçu söz konusu.
Siyasi nutuk atma suçu dışındaki tüm suçlar sivil savcının görev alanındadır.
Ama sivil savcılıkta hareket yok.
Burada şu soruların cevaplarının net bir şekilde bulunması gerekiyor:
Kurmay albayın sözünü ettiği üstler kim veya kimlerdi?
Üstlerin emri sadece Çankırı garnizonuna yönelik miydi?
Yoksa tüm garnizonlara tamim yapılan genel bir emir mi vardı?
Genelkurmay'ın ve komuta kademesinin bu siyasal propaganda faaliyetinden bilgisi var mıydı? Varsa bilgisi olan sıralı amirler kimlerdi?
Siyasal faaliyet sadedinde başka hangi çalışmalar yapıldı?
Genelkurmay
soruşturma başlatmış.
Peki, bu suç faaliyetinden Genelkurmay'ın zaten haberi varsa ne olacak?
Kendi kendini soruştur bize bilgi ver öyle mi?
Bu skandalın tam kimliği ancak sivil otoritenin incelemesiyle ortaya çıkarılabilir.
Ama tuhaf ki Anayasa'nın 108. maddesine göre orduların başkomutanı olan Cumhurbaşkanı emrindeki
Devlet Denetleme Kurulu, TSK üzerinde denetim ve araştırma yapamıyor.
Başbakan da yapamıyor,
Savunma Bakanı zaten Genelkurmay Başkanı'nın altında.
Şu halde TSK neden siyaset yapmasın ki?
Yapılması gereken bu konuda sorumluluğu olan sıralı amirlerin TSK ile ilişkisini kesmektir.
TSK Personel Kanunu ve Subay Sicil Yönetmeliği işletilsin yeter.
Demokrasinin kara lekelerine TSK'da hayat hakkı tanınmamalıdır.