Başbakan'ın KCK operasyonlarıyla ilgili tereddütsüz tavrı, kritik geçiş sürecinde hayati bir önem taşıyor.
En azından KCK operasyonlarını bulandırmak isteyenlerin gayretlerini ekarte etti.
Dahası güvenlik kuvvetlerimizin
terör örgütüne yönelik istihbari ve operasyonel çalışmalarında hissedecekleri muhtemel kararsızlıkların önünü almış oldu.
Başbakan'ın KCK operasyonlarıyla ilgili "acaba devam etsin mi" gibi tereddütlere son veren net tavrı, İçişleri Bakanı
Şahin'in konuşmalarında kendini aynı netlikte gösterdi.
Ordu'da adeta içindeki birikimi boşalttı İdris
Naim Şahin.
İyi de yaptı.
Şundan kimsenin kuşkusu olmamalı ki; "
Kürtler'in
siyaset yapma alanı daraltılıyor" hezeyanları açık bir iftiradır.
Daralan tek şey, BDP-
PKK ekseninin demokrasinin içini terörle doldurarak si
yasal menfaat devşirme alanıdır.
Demokrasinin hak ve nimetlerinden faydalanarak örgütsel terörü tüm
ülkeye yayma v
e devlet içinde devlet oluşturmayı dünya üzerinde kabul eden bir ülke yoktur.
Darbeler, muhtıralar, cunta ve faili meçhullerden örülü bir karanlıklar vadisini binbir güçlükle aşıp demokrasinin ilk ışıklarını gördüğümüz bir düzlükteyiz.
Buraya kadar gelmişken ülkenin istikbalini ve demokratik kazanımları bu sefer de teröristlerin ve terörizmin siyasetini yapanların il
legal emellerine mi terk edeceğiz?
KCK, Türk'ü, Kürt'ü, Arap'ıyla tüm milleti her geçen gün içten içe kemiren bir kurt.
Operasyonlar Kürt'ün iradesini KCK'nın kanlı prangasından kurtarıp, kendisine teslim etme istidadı taşıyor.
BDP'yi özgür ve legal siyasete yine bu operasyonlar taşıyabilir.
Eğer BDP'nin böyle bir derdi varsa tabii ki...
"Ben kendi isteğimle irademi KCK'ya teslim ettim" diyenlerin demokratik sistemde hoş görülebilmesi mümkün değil.
Hür iradenin her
seçimine saygı duymak gibi bir gerçeklik yoktur.
Demokraside siyaset ve
özgürlük, suç olmayanlar arasındaki tercihlerle sınırlıdır.
KCK
sözleşmesinin 36. maddesi PKK'yı anlatıyor:
"PKK, klasik parti olmayan,
iktidarı hedeflemeyen, ideolojik, ahlaki ve örgütsel bir oluşumdur. KCK sisteminin ideolojik gücüdür... KCK sistemi içerisinde her çalışan, PKK'nın ideolojik ve ahlaki ölçülerini esas alır."
İşte KCK ruhunun 36. maddesi.
Aydın tavrı, kaypaklaşan ve her kucakta farklı çehrelere bürünen kavramlara ışık tutmakla başlar.
Devletle
terör örgütünü aynı kefeye koyarak değil.
Şüpheye mahal bırakmayacak kadar açık kavramlar değil mi?
PKK ve KCK arasında nasıl bir hiyerarşi olduğu berrak bir şekilde anlatılıyor.
Maddede söylendiği gibi PKK "iktidarı hedeflemiyor."
Zira iktidar KCK'nın.
Kürtler ve Türkler terör örgütünün ideolojik ve ahlaki ölçülerini neden kabul etmek zorunda olsun?
BDP'de seçim listelerinin ve
aday sıralamasının bile KCK'ca yapıldığını
Sabah gazetesi haberleştirdi.
Şu halde BDP, siyaset akademileri,
halk meclisleri ve DTK'nın siyasal arenadaki tüm hal ve tavrı KCK sözleşmesi çerçevesinde gerçekleşiyor.
Gerçeklere kör geçen yıllar içinde adamlar devasa bir örgütlenmeyi Batı illerine kadar gerçekleştirmişler.
KCK sözleşmesinin 44. maddesi "bu sözleşme ile çelişen yasa ve yönetmelikler geçersizdir" diyor.
Bu mantık
Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını toptan reddediyor.
Sadece bu madde bile KCK'yı illegal bir örgüt haline getirmeye yeterli.
Her şey bir yana hükümetin taviz vermemesi gereken bir nokta da şu:
Öcalan'ın görüşme yasağının kesintisiz devam etmesi hayati bir önem taşıyor.
Zira bu durum yılanın başıyla vücudu arasındaki iletişimin kesilmesi gibi.
Terör örgütü yalpalamaya, ne yapacağını şaşırmaya başlıyor.
KCK'nın önder kabul ettiği Öcalan'ı "kendi önderleri" olarak ilan eden BDP'liler de...
Üstelik bunda evrensel hukuk standartlarına aykırı bir durum da yok.
Yargılanması bitmiş, 45.000 kişinin ölümüne
imza atan bir terör örgütü liderine sıradan bir mahkûm muamelesi yapmak, terör örgütünün sistematik ve düzenli bir şekilde yönetilmesine ve evlatlarımızın ne zaman, nerede, nasıl öldürüleceği planlarına fırsat tanımaktır.
İzin verilecek her görüşme, terör örgütünün
eylem ve şiddeti olarak bize geri dönecektir.