Bu zamana kadar asker harici tüm kamu görevlilerine uygulanan
açığa alma işlemi bu sefer
generallere de uygulandı.
Ama yıl da 2010. Yani çok gecikmiş bir ilk.
İçişleri ve Savunma Bakanları mevcut
kanunu uyguladılar.
Generallerin 'kanunlar üstü tanrılar' sınıfında olduğunun farkına varan
CHP'li
Anadol hemen mimi koydu. Sivil
darbe!
Can Ataklı bile yadırgamış bu tutumu.
Darbe kelimesinin manasını bile bilmeden her gelişmede provoke edilecek bir boşluk arayanlar, darbenin zora ve hukuksuzluğa dayanan bir kavram olduğunu unutmamalı.
Yürürlükteki bir kanunu
uygulamak
sivil darbe mi?
Bu ülkede her gün yüzlerce kanun uygulanıyor. Demek ki her gün sivil darbe oluyor!
3 Emniyet Genel Müdür Yardımcısı açığa alınırken sivil darbe olmuyor. Üstelik bu kişiler hakkında müebbet
hapis falan da istenmiyor.
Ama idam cezası kaldırıldığı için ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanan bu
generaller açığa alınınca sivil darbe oluyor!
Sanatçıları zevkten ve hukukçuları şaşkınlıktan öldürür bunlar.
İlgili bakanlar siyasi değil hukuki bir inisiyatif kullanıyor.
12 Eylül'de değişen Anayasa'nın 125. maddesine göre
terfi işlemleriyle ilgili olarak
YAŞ kararları yargı denetimine kapalı.
Kaldı ki
AYİM (
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi) açısından ortada incelemeye esas teşkil edecek bir
kararname de yok.
Buna rağmen AYİM kendisine başvuran generallerle ilgili görev ve yetkisinin olmadığını bir tarafa bıraktı ve vesayetin bir cilvesi olarak yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Yani hukuk literatürüne göre "yok" hükmünde bir karar verdi.
Ama hükümet yok sayma cihetine gitmedi. İlgili bakanlar, TSK Personel Kanunu'nda mevcut hükümleri uygulama yoluna gitti.
Yani kanunları işlettiler.
Demokratik sistemde kişiler ve kurumlar, hukukun ve mevcut kanunların kendilerine verdiği hak ve yetkileri kullanırlar.
Yoksa kimse bu durumu "açık kalan hesapların kapatılması" olarak değerlendirmemelidir.
Zamanlama konusu
Bu konuda hukuken hiçbir sorun yok. Açığa alma işlemi kamu davasının açılmasından itibaren her zaman yapılabilir. Yeter ki 5 seneden fazla hapsi gerektiren bir suç yargılaması olsun.
Ama siyaseten
Balyoz davası sanığı diğer 22
muvazzaf generalin neden açığa alınmadığı sorusu akıllarda kalabilir.
Doğrusu ise
Balyoz davası sanığı diğer 22 muvazzaf generalin de açığa alınması. Zira silahlı bürokratlar için bundan daha ağır bir zan olamaz.
Ağırlaştırılmış müebbet hapsi gerektiren suç yargılamalarından ötürü bir general açığa alınamayacaksa, hiçbir kamu görevlisinin açığa alınmasına gerek yoktur.
AYİM açığa alma işlemini iptal eder mi?
Normalde, böylesine ağır bir suç iddiası altında gerçekleştirilen bir açığa alma işleminin iptal edilmesini hukuken düşünebilmek mümkün görünmüyor.
Çünkü açığa alma işlemi,
soruşturma ve yargılamanın selametle yürütülebilmesi için uygulanan bir
tedbir.
Bir ceza değil.
Ama Anayasa'yı görmezden gelerek YAŞ konusunda kendisine görev çıkaran bir AYİM, bakarsınız bu işlemin de yürütmesini durdurabilir ve iptal edebilir.
Yapılması gereken; sadece açığa alınan 3 generalin değil, davada yargılanan toplam 25 muvazzaf generalin emekliye sevk edilmesidir.
Demokrasinin namusu şaibe götürmez.
Batı demokrasilerinde böyle bir Balyoz planının bırakın belgesini söylentisi bile yayılsaydı, o generaller bir daha o kışlaya sokulmazdı.
Bizde örneği yok mu? Hatırlayın.
Demokrat Parti 14
Mayıs 1950'deki genel
seçimleri kazanınca, kulislere "
Ordu darbe yapacak" şayiası yayılmıştı.
Genelkurmay Başkanı
Org. Nafiz Gürman, Celal Bayar'a giderek "Ordu seçim sonuçlarına saygılıdır" güvencesi de vermişti. İkna olmayan
Menderes, Bayar ile görüşerek orduda
Türkiye tarihinin en büyük cunta tasfiyesine
imza attı.
Üstelik devam eden bir yargılama da yoktu.
Genelkurmay Başkanı Org. Nafiz Gürman dâhil 15 general ve 150 albay emekliye sevk edildi.
Sanırım o zamanlarda CHP mahfilleri "sivil darbe" yaygarası yapmayı bilmiyorlardı.