Tuğ
general ve kısa dönem bilgisayar mühendisi asker,
Dağlıca Tabur Komutanlığı odasına girer.
Asker elinde pür dikkat taşıdığı
laptop bilgisayarla, koltuğa kurulan tuğgeneralin emrini yerine getirir.
Laptopu büyük bir dikkat ve saygıyla Dağlıca Tabur Komutanı'nın koltuğuna oturan tuğgeneralin önündeki masaya koyar.
Cihazı çalıştırır ve
uçak simülasyonu oyununu açar.
Tuğgeneral heyecanla çoktan oyuna dalmıştır.
Onur Dirik'in anlatımıyla 12 asker evladımızı şehit verdiğimiz Dağlıca çatışması sona doğru yaklaşmış, çatışmanın artçıları sürmektedir.
Teröristlerin kaçtığı güzergâhlara yönelik top atışları devam etmektedir.
İçeride bilgisayarda uçak simülasyonu oynayarak kendinden geçen tuğgeneral, dışarıdan gelen top seslerinden rahatsız olduğunu bildirmektedir Yarbay
Onur Dirik'e.
"Ne kadar sürdü paşanın oyunu" diye sordum Onur Dirik'e.
Şaşkınlık ve hayret dolu bir ifadeyle:
- "İnanır mısınız Gültekin Bey 10 saat" dedi.
Düşünebiliyor musunuz bölgede işbaşında dediğiniz veya "
generaller çatışma bölgesinde" diye kendinizi avuttuğunuz bir muhataralı serencamda tabur çatışıyor, top atışları hâlâ devam ediyor.
12 şehit verilmiş ve 8 askeriniz
teröristlerce kaçırılmış.
Ama tuğgeneral 10 saat bilgisayar oyunu oynayarak, vatana
hizmet, "cumhuriyete bağlılık" sadedinde büyük bir taktik strateji (!) sergiliyor.
Milletten, hukuktan, vicdandan, insanlıktan utanmayı bıraktın, bari bağrımıza ateş düşüren 12 şehitten utansaydın general!
Siperlerde yatanlar ve bu millet için kanını akıtanlar senin evladın olmayabilir.
Ama onların hepsi ana kuzusuydu, derin ihanetlerin değil her daim berrak olan bu milletin evladıydı.
Bu "kahraman" general, daha sonra
terfi sayılan aktif bir kıta görevine gidiyor ve akabinde
emekli oluyor.
Bu albay neden ağlar?
Terörist saldırısı başlayınca Yarbay Onur Dirik alaya "burada çok ciddi çatışma var" diyerek
yardım ikazında bulunuyor.
Alay Komutanı "Abartıyorsun" diyor.
Onur Dirik'le albayın görüştüğü telefonda mermi sesleri vızır vızır. "
Mermi seslerini duyuyorsunuz komutanım" diyor.
Alay Komutanı ne diyor dersiniz?
"Sen bu durumu tümen komutanına lisanı münasiple bir izah etsen!"
Onur Dirik heyecanla "Keritepe gidiyor, ışıklar söndü" diye haykırıyor.
Alay komutanı da ellerini dizlerine vurarak "gitti benim alay komutanlığım" diye yanıyor ve ağlıyor.
Giden asker canlar ve tabur için değil de işgal ettiği makam için
gözyaşı döküyor.
Üstelik bunları diğer telefondaki müteahhit arkadaşına hitaben söylüyor.
Bu albayı o bölgeden batıdaki güzel bir ile il
jandarma komutanı olarak
tayin ediyorlar.
Şimdilerde fevkalade kritik ve belirleyici bir görevde.
Düşünün
baskın yemişsiniz. Yaylım ateşi altındasınız. Ama konunun ciddiyetini anlatmak ve yardım gelmesini temin etmek için tümen komutanını ikna etmek zorundasınız.
Hem de sıradan bir askeri retorikle değil, lisanı münasiple.
Dönemin tümen komutanı da şu an
Balyoz tutuklusu olan Korg.
Yurdaer Olcan.
Dağlıca faciasından sonra terfi etti ve Asayiş
Kolordu Komutanı oldu.
Ergenekon tutuklusunun kitapları Dağlıca Taburu'nda
Görüşlerini paylaşmak için İzmir'e gelen ve 2,5 saat kadar hasbıhal ettiğimiz Onur Dirik'in anlattıkları bu kadar değil.
Meğer Ergenekon tutuklu sanığı
Ergün Poyraz'ın kitapları Dağlıca Taburu'na kadar dağıtılmış.
"Tabura dağıt diye Ergün Poyraz'ın 140-150 civarında kitabı koliler halinde gönderildi" diyor.
Resmi kanaldan, muhtemelen tugaydan geldiğini belirterek, bu tür oldukça siyasal ve ideolojik kitapların askeri kışlada bedava dağıtımını yadırgadığını ifade ediyor.
Kitaplar içinde öne çıkan ikisiyse
Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül hakkında yazılanlar...
Dağlıca Taburu'nun bağlı olduğu alay komutanlığında ise Poyraz'ın kitapları yine bedava olarak perakende bir şekilde de dağıtılıyormuş.
Okunsun, istifade edilsin, bellensin diye.
Malum, kışlada siyasi içerikli kitap dağıtmak
yasak.
Öyle görülüyor ki bu yasak Ergenekon mahfillerine işlememiş.
Bırakın yasağın işlemesini, kurumsal silsile içinde siyasal kitap dağıtımıyla resmi
propaganda yapılmış.
Acaba bu koli koli kitaplar yayınevinden askeri makamlara hibe miydi yoksa ücretleri TSK ödeneklerinden mi karşılandı?