Yazık ki ne yazık...
Güzide basınımız
darbenin "merkez üssü"nden ele geçirilen yeni
belgelere Haberal'ın hastanedeki odasının aranması haberi kadar değer vermedi.
Hatırlarsınız, bundan bir süre önce
Gölcük'teki
Donanma Komutanlığı
İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde bir odanın zemininden çuval çuval
gizli belge çıkmıştı. Komutanlıktaki
arama bir ihbar üzerine yapılmıştı.
İhbarı yapan, "Aman çabuk gelin, çok yakında bu belgeleri yok edecekler" diyordu. Çuvallar dolusu suç delili bu sayede kurtarılmış ve savcılar tarafından incelemeye alınmıştı.
Hepimiz biliyorduk bu çuvallardan önemli şeyler çıkacağını ve bekliyorduk.
Tahmin ettiğimiz gibi de oldu.
Gölcük'ün zemininden yine dehşetengiz belgeler çıktı. İnsana "Bunlar gerçekten çıldırmış" dedirtecek cinsten belgeler... Üstelik de inkârı hiçbir şekilde mümkün olmayan bir şekilde, askerlerin gözetimi altında yapılan bir aramada ve el konulduğu anda savcıların gözetiminde kayda geçirilmiş belgeler... Ya sahteyse ya polis koyduysa gibi "çamura yatma"lara imkân tanımayacak kadar sağlam deliller...
Balyoz Eylem Planı'nın devamı niteliğinde birtakım planlar,
ölüm listeleri, tıpkı
Fatih Camii gibi başka bazı camilere karşı
eylem için yapılan
keşif çalışmalarının tutanakları, bu planlar ortaya çıktığında olayın "
harp oyunu" gibi gösterilerek kamufle edilmesi için yapılan
hazırlıklar, yine her zamanki gibi Ege Denizi'nde provokasyon uçuşları ve tabii darbeye direnme ihtimali olan komutanların, kuvvet komutanlarının nasıl enterne edileceğine dair planlar...
Bu defa ölüm listesindeki 19 isimden 3'ü
Ermeni gazeteci arkadaşlarımız... Eğer süreç kesintiye uğramasaymış Hrant'ın arkasından Etyen ve Sevan da öbür tarafa yolcu edileceklermiş. Dönemin Hava
Kuvvetleri Komutanı
Cumhur Asparuk hazırlıklardan haberdar olmaması için tam olarak enterne edilecek,
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Alpkaya da tutuklanacakmış. Hatta darbe sonrası tutuklanacakların nereye nasıl götürüleceği bile planlanmış.
Bürokrat, yerel
yönetici ve medya mensubu gibi "hassas şahıslar"ın
Yassıada ve İmralı'ya "transferleri sağlanacak"mış!
İşte çuvallardan çıkan yeni bilgilerden bazıları bunlardı.
Ama ne gariptir ki, Türkiye'nin çok satan birçok gazetesi bu haberi hiç görmedi. Okurlarının Gölcük Donanması'nın zemininde saklanan o çuvallardan neler çıktığını bilmesini istemedi, haberi
sansür etti.
Onun yerine,
Ergenekon sanığı Haberal'ın hastanedeki odasının aranması gibi son derece olağan bir uygulamadan bir "hukuk skandalı" üretmeye çalıştı.
Bu yayın organları bugüne kadarki yayın çizgilerine uygun olarak muhtemeldir ki, önümüzdeki günlerde yeni ortaya çıkan bu belgelerin sahteliğini ve güvenilmezliğini kanıtlamak için son derece "yaratıcı" bir yayıncılığa başlayacaklardır. Yarın yine, çuvallarda ne olduğunu bir yana bırakıp, çuvalları ihbar edenlerin peşine düşülmesini isteyecek;
kabak gibi ortaya çıkmış olan darbe teşebbüsüne rağmen
darbeci generalleri aklayabilmek için olgulara bin bir
takla attırmakta bütün yayıncılık hünerlerini ortaya koyacaklardır.
Bunu artık kanıksadık. Gönüllü avukatlığa soyunanların bu misyonlarından
istifa edeceklerini pek zannetmiyoruz. Çünkü onlar bu misyonu, parçası oldukları ve nimetlerinden yararlandıkları statükonun korunmasının çok önemli bir unsuru olarak algılıyorlar ki haksız da değiller.
Ben asıl, derin devletin derinliklerinden fışkıran yeni belgelerin bizler üzerindeki etkilerinden söz etmek istiyorum.
Umalım ki bu yeni belgeler, derin yapılanmaların artık tamamen temizlendiği zehabına kapılanlar için uyarıcı olur. Zira son birkaç yıldır yaşadıklarımız tehlikeli bir kanıksama yarattı
kamuoyunda. En dudak uçuklatıcı haberler dahil, hiçbir şeye fazla şaşırmamaya başladık. Yeni ölüm listelerini, suikast girişimlerini,
kaos planlarını, provokasyonları, bulunan yeni
silah depolarını okuyup geçiyor, yeterli tepkiyi göstermiyoruz. Ergenekon
davalarına kamuoyu ilgisi azalıyor. Dava haberleri eskisi gibi takip edilmiyor.
Bakın o belgelerde ölüm listesine alınan Hrant'ın katilleri bugün hâlâ devletin çeşitli kurumları tarafından korunuyor. Olayın aydınlanmasına geçit verilmiyor, dava ilerlemiyor. Bunun üzerinde düşünün. Ve derin devletin
tasfiye olup olmadığına karar verin.
Kamuoyu Ergenekon Davaları'na gözünü ve kulağını kapattığı anda bu davalar ölmüş demektir. Zira kamuoyunun canlı ilgisi sürmezse Türkiye'de hiçbir savcının ya da hakimin gücü Ergenekon'la hesaplaşmaya yetmez.