Ya köprü ya kalkan


Dış politikanın diplomatlara ve "uzman kalemlere" bırakılamayacak kadar hayati önem kazandığı bazı anlar vardır. "Akıl var, mantık var" sadeliğiyle yapılacak akıl yürütmelerine, uzman olmayanların sağduyusuna ihtiyaç olduğu anlar... Tezkere oylaması bunlardan biriydi. Sanırım şimdi, füze kalkanı meselesinde böyle anlardan birini daha yaşamaktayız. Kasım ayı ortasında Lizbon'da yapılacak NATO toplantısında "füze kalkanı" sistemlerinin Türkiye'ye yerleştirilmesi gündeme geliyor. Yani Türkiye, bölgede oynayacağı rol ve küresel ilişkileri açısından belirleyici olacak olan bir kararın arifesinde. Füze kalkanının nereye ve kime karşı kurulacağı konusunda epey kargaşa ve ağız değişikliği olduysa da, şu anda ifade edilen "ihtiyaç", İran'ın muhtemel bir nükleer saldırısına karşı Avrupa'yı -ve tabii aslında İsrail'i- korumak... ABD yönetimi bu talebi önce kendi projesi olarak piyasaya sürdü ise de konu şu anda bir NATO projesi olarak pazarlanıyor. Böylece NATO da soğuk savaşın bitişinden bu yana içine girdiği misyon krizinden kurtulma şansı yakalamış, kendine yeni bir varlık sebebi üretmiş oluyor. Biz şimdilik meselenin "İran gerçekten de dünya için bir nükleer tehdit midir? Bu ülkenin İsrail'e ya da Avrupa'ya nükleer bir saldırıda bulunma olasılığı nedir? Böylesine büyük ve köklü bir devlet intihar eğilimli (suicidal) bir psikolojiye girebilir mi" sorularının tartışmasını bir yana bırakıp konumuza dönecek olursak, AK Parti Hükümeti'nin gerçekten de oldukça sıkışık bir pozisyonda olduğunu görürüz: Önümüzdeki iki hafta içinde Türkiye, köprü mü, kalkan mı olmak istediğine karar verecek. Çünkü ikisini birden olması mümkün değil. Hem iki farklı uygarlık havzası arasında bir empati köprüsü olup hem de bu havzalardan birini diğerinden "korumak" için kalkan olunamaz. İkisi birbirinin tamamen zıddı olan pozisyonlardır, o yüzden de bu karar bütün halkın geleceğini ilgilendiren tarihi bir karardır. Türkiye ya stratejik müttefikini ciddi bir hayal kırıklığına uğratmayı göze alıp "ben kalkan olmak istemiyorum" diyecek ya da yıllardır ilmik ilmik ördüğü "komşularla sıfır sorun" politikasını yerle yeksan etmeyi göze alacak. Kalkan olmayı kabul etti diyelim. Hem "one minute" çıkışıyla bütün Ortadoğu'ya umut ve ilham veren bir çıkış yapıp hem de bölgenin karşısına "Batı'nın kalkanı" olarak dikilmenin yaratacağı hayal kırıklığını düşünebiliyor musunuz? Ortadoğu'nun ezilen halklarının umut bağladıkları son ülkenin de "ABD'nin dümen suyuna girişini" gördükten sonra dünyayla barışma umutlarını korumalarını kim bekleyebilir? Peki ya "hayır" derse neler olacak? Bu konuda yazılmaya başlanacak olan felaket senaryolarını duyar gibiyim. Şimdi, tıpkı tezkere krizi sırasında olduğu gibi, "Türkiye stratejik müttefikini daha kaç defa hayal kırıklığına uğratabilir? Müttefik buna daha ne kadar dayanabilir" diye soracak bazıları... Türkiye'nin süper bir devletin gazabına uğramayı kaldıramayacağı, ABD'nin bu defa da "hayır" cevabı ile karşılaşırsa şu korktuğu "eksen değişikliği" konusunda artık emin olacağı ve bu meselenin Amerikan destekli bir hükümet değişikliği noktalarına kadar gidebileceği söylenecek. Bence bu karamsar tahminlerin unuttuğu şey -tıpkı tezkere meselesinde ya da one minute çıkışında olduğu gibi- ülkelerin dış politikalarını belirleyen şeyin uzun vadeli çıkar olduğunun hesaba katılmaması... Dış politika çıkar temelli ise eğer; sinirlenme, bozulma, kin tutma, affetmeme gibi duygusal davranışlara yer olamaz. Pragmatik bir biçimde, işe gelen yapılır. ABD şimdiye kadar Türkiye'yle arasındaki krizlere böyle baktı. Bundan sonra da böyle bakacaktır. Böyle baktığında ise dünyanın bu en kritik bölgesinde her dediğine evet diyen, kişiliksiz ve etkisiz, bölgede hiçbir ağırlığı olmayan "uydu" bir ülkeye sahip olmaktansa; dik başlı ama itibarlı, bölgenin doğal önderi haline gelmiş, kurduğu rejimle bütün İslam ülkelerine ilham kaynağı olan güçlü ve kişilikli bir müttefike sahip olmayı yeğleyecektir. Bu sorunun cevabını bilmek için büyük diplomat, stratejist ya da dış politika uzmanı olmaya gerek yok. Yakın geçmişimizi doğru okumak, biraz sağduyuya ve biraz cesarete sahip olmak yeter...
<< Önceki Haber Ya köprü ya kalkan Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER