Abdülmelik
Fırat'ı kaybettik.
Yıllar önce yazdığım bir yazıda "Köklerini bu toprakların çok derinlerine salmış olmanın soyluluğu, medrese kültüründen süzülüp gelen bilgeliğiyle
küçük hesapların ve küçük adamların çok uzağında bir yerdedir Abdülmelik Fırat" demiştim onun için.
Şimdi o, Kemalist rejimin koparmak için çok uğraştığı,
sürgünlere yolladığı ama bir türlü koparamadığı o toprağa, bin yıllık yurdunun bağrına, atalarının koynuna geri dönüyor.
Melik Bey sürgünle daha iki yaşında tanıştı. Elli yılını
siyasete adadığı hayatının tam 17 yılını hapiste geçirdi.
Onun hayatı, Kemalist rejimin
Kürt meselesinde yaptığı bütün hataların, izlediği yanlış politikaların
ders notları gibidir.
O, Kürt sorununu barışçı yoldan, siyaset yoluyla çözmek isteyen bir devlet için bir şans olabilirdi.
Ama devlet o şansı asla kullanmadı. Tam tersine, onu hapislere yollayarak, partisini kapatmaya çalışarak "tek yol şiddet" diyenlerin tezlerini güçlendirdi.
Abdülmelik Fırat,
PKK'nın
Kürtler üzerinde kurmaya çalıştığı "temsil tekelini" kırmaya çalışan kişiydi. Hayatı
boyunca Türk ve Kürt aydınlarını PKK'ya karşı tavır almakta yeteri kadar cesur olmamakla, PKK'nın Kürtler üzerinde kurmaya çalıştığı hegemonyaya boyun eğmekle eleştirdi. Yıllar yılı
derin devlet-PKK bağlantısını vurguladı; bu bağlantı açığa çıktığında Kürt sorununun çok daha kolay ve hızlı bir biçimde çözüleceğini savundu.
O, bir yandan PKK şiddetine karşı çıkarken, siyasi platformda en radikal tezleri savunmaktan geri durmadı ve siyasette tabu kırıcı bir rol oynadı. Partisi HakPar, kapatılma tehditleri altında federasyon tezini savunmaya devam etti. Böylece siyasi radikalliğin şiddetle bir arada olmak zorunda olmadığını; en radikal siyasi tezlerin dahi, şiddetten uzak durarak ve demokratik imkânlar sonuna kadar zorlanarak savunulabileceğini dosta düşmana gösterdi.
Fırat doğru bildiğini savunurken kendi halkı içinde de azınlıkta kalmayı, tehditler altında
yaşamayı göze aldı. Onun hayatı aynı zamanda akıntıya karşı koyma cesaretine sahip bir aydınının hayatıdır.
x x x
Mezopotamya Sürgünü-Abdülmelik Fırat'ın Yaşam Öyküsü, kitabının yazarı Ferzende Kaya, Fırat'ın anılarından yola çıkarak yazdığı biyografide, kendisini en çok, öykünün başından sonuna kadar var olan trajedinin etkilediğini söylüyor.
Gazeteci Kaya bu trajediyi şöyle açıklıyor: "Abdülmelik Fırat, hiçbir tarihi hatırlamıyordu. Bunun nedenini sorduğumda verdiği
cevap beni şok etmişti. Fırat, 'Geçmişi hatırlamak istemiyorum, bu olaylar insanı yıkan olaylar. Bunların etkisinden kurtulmanın tek yolunun, tarihleri unutmaktan geçtiğini fark ettim. Bu yüzden bilinçli olarak tarihleri hafızamda tutmuyorum' demişti. Ölüm kadar
soğuk bir gerçekti bu. Ve bu trajedi öykünün geneline hakimdi, gözlerini açar açmaz gelen sürgün, ömrü boyunca onu yenmeye çalışan üç
ölümcül hastalık ve entrikalar, ayak oyunları, yüz çevirmeler... Bütün bunlara rağmen, direnen, kendisine yapılan onca haksızlığa rağmen, ömrünü barışa adayan bir barış adamının öyküsünde, doğaldır ki yakıcı bir trajedi olacaktı."
Çok istediği bir şey vardı; Dedesi Şeyh Sait ve arkadaşlarının gömülü oldukları toprağı satın alıp orada onlar için bir
anıt mezar yapmak...
İzin vermediler; yapamadı...
Ama eminim şimdi sevenleri onun için bir
anıt mezar yapacaklar ve o mezar, şiddetin her türlüsüne karşı olanların; akıntıya karşı durmayı bilenlerin, Kürt sorununun demokratik yolla çözümünü savunanların ziyaretgahı olacak.
Kürt halkının başı sağ olsun.