İşgal sürerse...


Filistin-İsrail ihtilafının çözüm yoluna girebilmesi için dört temel problemde ilerlemenin gerçekleşmesi, bunun için de tarafların bunlarda belli tavizler vermesi gerektiğine bu köşede geçmişte defalarca dikkat çektik. Bu dört problem şöyle: Muhtemel bir Filistin devletinin alanı, sınırları ve bütünlüğü. Kısa ifadeyle coğrafi unsur. Kudüs'ün statüsü. İşgal altındaki topraklarda inşa edilen ve halen de inşa edilmekte olan Yahudi yerleşimleri. Sonuncusu da Filistin'den kaçmak zorunda kalan Filistinli mülteciler. Yıllardır çeşitli vesilelerle yapılan barış müzakereleri işte bu dört temel problem üzerinde odaklanıyor. Ne var ki, bugüne kadar bu dört konuda da barışa esas olabilecek herhangi bir ilerleme sağlanabilmiş değil. Bundan şüphesiz çeşitli İsrail hükümetleri sorumlular. Özellikle de sağ ağırlıklı hükümetler. Bugün de İsrail'in başında, liderliğini Başbakan Netanyahu'nun yaptığı böyle bir hükümet var. Bu hükümet seleflerinden daha da ileri giderek bu konuların bazılarında hiçbir tavize yanaşmayacağını bu hafta açıkça söylemiş bulunuyor. Bunlar Kudüs'ün statüsü ve mülteciler konusu. Netanyahu son beş gün içinde Başkan Obama ile yaptığı görüşmede, AIPAC denen Yahudi sivil toplum komitesinde konuşurken ve son olarak Amerikan Kongresi'ne hitap ederken İsrail'in ne Kudüs'ün statüsü ne de mülteciler konusunda taviz vereceğini açıkça beyan etmiş bulunuyor. 'Kudüs, İsrail'in ayrılmaz başkentidir. Bir daha bölünmeyecektir. Öyle de kalacaktır... Fetih lideri Abbas halkının önüne çıkarak 'Ben Yahudi devletini kabul edeceğim' şeklinde konuşmalıdır.' diyerek bu iki konudaki tavrını belirtmiş oluyor. 'Abbas'a yaptığı çağrının esası elbette Filistinli mülteciler konusuna atıf. 'Yahudi devleti' diyerek bu devlette Filistinli mültecilere yer olmayacağını, bu devletin temel karakterinin Yahudi olacağını söylüyor. Bu da şüphesiz mülteci konusundaki son noktası oluyor. Esasen mülteciler konusu İsrail'in en çok çekindiği bir konu; zira bugün İsrail dışında yaşayan Filistinli mülteciler yaklaşık 5 milyon kadar. Bu nüfusun İsrail'e dönmesi ve devletin karakterini değiştirmesi hiç istenmiyor. Bu yüzden İsrail 'Bu konu İsrail dışında çözülmelidir' diyor. Netanyahu da bu klasik tavrı bir kere daha başka cümlelerle tekrarlamış oluyor. Coğrafya problemi konusunda ise Netanyahu, Başkan Obama'nın 'Karşılıklı mutabık kalınacak toprak mübadelesi ile 1967 sınırları esasına göre bir bağımsız Filistin devletini' desteklediği yolundaki ifadesini Kongre konuşmasında bir kere daha bazı küçük tavizlerle süsleyerek tamamen reddetmiş bulunuyor. Bu süslü tavizler de nihai sınırlar belli olduktan sonra terk edilecek bazı küçük Yahudi yerleşimleri. Ancak, bu arada büyük olanlar da İsrail sınırları içine dahil edilecek. Esasen karşılıklı toprak tavizi çoktandır müzakere masasında bulunuyor. Bu da yaklaşık yüzde 3-3'5'luk bir küçük oran olarak telaffuz ediliyor. İsrail, yerleşimleri ilhakı karşılığında Filistin yönetimine çöllük alandan bazı yerleri vermeyi öneriyor. Ne var ki, İsrail-Ürdün sınırlarında bu taviz bile söz konusu değil. Netanyahu bu sınırın İsrail ordusu tarafından kontrolüne devam edileceğini söylüyor. Ayrıca, Başkan Obama'nın son konuşmasının bir yerinde geçtiği gibi Filistin devletinin silahsızlandırılmış bir devlet olması gerektiğini de vurguluyor. Bunun yanı sıra Netanyahu, Abbas'ın Hamas ile varılan anlaşmadan vazgeçmesini, geçmediği takdirde barış görüşmelerine devam etmeyeceklerini de söylüyor. Netanyahu'nun Filistin ihtilafı konusundaki tavrı işte böyle. Bu tavırla hiçbir yere varılamayacağı, barışın ve uzlaşmanın asla söz konusu olamayacağı aşikâr. Bu durumda işgalin ve bunun acılarının daha uzun süre devam edeceği de söylenebilir. İşgalin ve acıların devam etmesi Filistin halkının yeni tepkiler göstermesi demek. Bu bugünden belli. Bu tepkiler 3. İntifada şeklinde mi olur, Hamas'ın ve diğer grupların yeniden İsrail'e roket savaşı başlatmalarına mı yol açar, bunlara destek mahiyetinde Hizbullah'ın Lübnan sınırlarından yeni saldırıları mı olur, böyle durumların ortaya çıkması halinde yeni bir siyasi bilinç ve cesaret kazanan Arap dünyası ne yapar, yoksa başla şeyler mi olur, dünya bölgesel bir savaşın eşiğine mi gelir, bilinmez. İşgal sürerse, milletlerarası camia ve dünya buna bir çözüm ve çare bulamazlarsa, ortaya anlamlı bir Filistin devleti çıkmazsa bölgede kan, gözyaşı ve yeni yıkımların ortaya çıkacağı aşikâr. Bunu da en çok İsrail yönetimi düşünmelidir, ektiğini bir gün biçebileceğini hiç aklından çıkarmamalıdır.
<< Önceki Haber İşgal sürerse... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER