Haber televizyonları günün ilk “son dakika” haberini geçtiklerinde, devletin zirvesi Genelkurmay’da
Org. İlker Başbuğ’u kutluyordu. Kutlama görüntülerinin altında “son dakika haberi” değişik televizyonlarda altyazı olarak şöyle geçiyordu:
“Erdoğan ve
Baykal buluştu. Erdoğan’la Baykal Genelkurmay’da görüştüler.”
Yayına ara verip muhabirine bağlanan televizyonlar da oldu.
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan ve
CHP lideri
Deniz Baykal, Genelkurmay’daki
kutlama töreni sırasında sohbet etmişlerdi. Nitekim sohbet görüntüleri de birkaç dakika sonra ekrana yansımaya başladı. Baykal, Erdoğan’a bir şeyler anlatıyordu.
“
Kürt açılımı” tartışmaları sonrasında hiç bir araya gelmeyen iki liderin ne konuştukları merak konusuydu.
Geçmiş olsunCHP lideri Baykal’a sordum:
- Ne konuştunuz?
- Başbakan bana geçmiş olsun, dedi.
- Neden, rahatsız mıydınız?
“Ben de sordum” diyerek anlattı:
“Başbakan beni görünce geçmiş olsun dedi. Ben de neye geçmiş olsun diye sordum.
İzmir’de işçiler tepki göstermiş, dedi. Ben de olayı anlattım.”
“Dedim ki” diye devam etti:
“Yerel
seçim öncesinde İzmir
Karşıyaka Belediyesi’nden
Bayraklı’yı ayırdınız, ayrı belediye yaptınız. Sorun belediyenin bölünmesinden kaynaklandı. Karşıyaka Belediyesi, Bayraklı şantiyesinde çalışan işçilerin ihbar ve kıdem tazminatlarını vererek işten ayırdı. Çünkü artık Bayraklı, Karşıyaka’ya bağlı değil. Bayraklı Belediyesi’nin sorumluluğunda. Ama Bayraklı Belediyesi de işçileri almadı, ben yeni belediyeyim, bütçem yok, dedi. İşçiler ortada kaldı. Tazminatlarını almalarına rağmen işsiz kalmanın ne demek olduğunu bildikleri için demokratik haklarını kullandılar, şikâyetlerini dile getirdiler.”
Baykal, “Başbakan belediyeleri bölmenin yarattığı sorunları görmeli” diye ekledi:
- “Bayraklı Belediyesi’ni de yine biz aldık ama sorun bölünmekten çıktı. Karşıyaka Belediyesi’nin bütçesi küçüldü, Bayraklı Belediyesi’nin ise hiç parası yok. Olan işçilere oldu.”
Olcay Hanım tribünde
CHP lideri Deniz Baykal’ın eşi Olcay Hanım, siyasetin ve protokolün dışında kalmaya özen gösterir. Törenlere katılmaz. Olcay Hanım dün tribündeydi. Eşi Deniz Baykal ile Başbakan Erdoğan’ın arasında yerini almış, resmi geçit törenini izliyordu. Bu bir ilkti.
Baykal’a, “Olcay Hanım törenlere katılmazdı, bu yıl neden katıldı acaba” diye sordum. “Evet” dedi, Baykal, “törenlere katılmaz biliyorsun, ben de resmigeçit törenine katılmazdım, bu yıl katılmak istedim.”
Nedenini sorunca da şöyle dedi:
“Şu tartışmalar içinde anladık ki,
Türk Silahlı Kuvvetleri özel, görkemli bir kutlama yapmak istiyor. Milli birliği, bütünlüğü 30
Ağustos Zafer Bayramı’nda yansıtmak, halkla kucaklaşmak, paylaşmak istiyor. Bu nedenle de özel bir
hazırlık yapmış. Ankara’ya 60 sancağı da getirmiş. Bu bir milli bütünlük coşkusu, birlik şahlanışıydı. Olcay da bu coşkuya katılmak istedi. Bu coşkuyu yaşamak, paylaşmak için törene gittik.”
Arınç’ın sözleri
CHP lideri Baykal’a,
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın sözlerini anımsattım. Arınç’ın, tartışmayı bitirmenin Başbakan’a düşeceği yolundaki değerlendirmesiyle, “Bu işi çözecekse Baykal’ın elini bile öperiz” sözlerini nasıl karşıladığını sordum. Şu yanıtı verdi:
“Bir polemiğe girmek istemiyorum. Çok ciddi bir sorun tartışıyoruz. Öyle dostluk, kardeşlik, sevecenlik yaklaşımıyla yürümek, CHP’yi de bu işin ortağıymış gibi göstermek istiyorlar. Oysa başlattıkları iş Türkiye’yi ayrıştırma işidir. CHP buna karşı duruyor, durmaya devam edecek.
PKK’nın ne istediğini biliyorum, Öcalan’ın ne istediğini biliyorum, anlıyorum ama hükümetin bunları neden uygulamak istediğini anlamıyorum.
Bu, Türkiye’yi bölünme sürecine sokmaktır. Bu iş ödün verilerek çözülmez. Düşünün ki, Başbakan’ın
yetki verdiği biri çıkıp PKK
silah bırakmayabilir, diyor. Bu zorunlu değil diyor. Bu nasıl çözüm? PKK silah bırakmayacak, ödünler verilecek, ileride yine bu silahlarla başka ödünler isteyecek. Bu yöntem haline gelecek.
Başbakan çıkıp, PKK’ya silahları bırakın, ondan sonra bir bakalım, makul olan işleri yapalım, bile diyemiyor. Hükümetin niyeti belli. İşe etnisiteyi milli eğitime sokarak başlayacaklar. İşte bizi asıl bölecek olan budur. Dili ayrıştırmaktır. Bunu görmüyorlar, görmek istemiyorlar.”