Gerçek aslında çok yalın:
İsrail her yaptığının yanına kâr kaldığı bir düzlemden eylemleri için
özür dileme ve bedelini ödeme düzlemine geçmeye yanaşmadığı için ‘Mavi
Marmara’ bir krize dönüştü.
Kapı bir kez açılırsa arkasının geleceğini biliyor ve o yüzden de direniyor İsrail’i yönetenler...
İsrail tarihi yanlış eylemlerle dolu çünkü...
Birleşmiş Milletler (BM) başlarda işi ciddiye alıyor ve her yanlışlığın ardından kınayıcı kararlar çıkartıyordu; BM arşivleri İsrail’in tanımadığı
kınama ve uygulanmayan
yaptırım kararlarıyla doludur.
Türkiye’nin
Mavi Marmara yüzünden özür dilenmesi ve tazminat ödenmesi taleplerine
Netanyahu-
Lieberman ikilisinin karşı çıkmasının gerçek sebebi budur.
Nobel barış ödüllü
Şimon Perez ile “
Özür dileyelim” diyen Ehud
Barak ikilisi ipleri elinde tutuyor olsaydı da fark etmeyecekti.
Ankara’nın sertleşmesine mukabil İsrail’den gelen mesajların yumuşaklığı bu gerçek yüzünden; karşı taraf ilişkileri bozmak istemiyor; yalnızca krizi özür dilemeden, bedel ödemeden atlatmanın peşinde...
Bunun da sebebi belli: Türkiye dünyada ABD’den sonra İsrail’in en yoğun ticaret yaptığı ikinci ülkedir; etkisini hemen her alanda sürdüren Mavi Marmara krizi bile
ekonomik ilişkilerdeki bu içli-dışlı görüntüyü bozmadı, bozamadı. 2011 yılı tamamlandığında, beklenen, ikili ticaretin, 2010 yılında olduğu gibi, üç milyar doların üstüne çıkmasıdır. (On yıl önce, rakam, 1,3 milyar dolardı.)
Savunma sanayiinin özelliği sebebiyle rakamlar gerçeği tam yansıtmayabilir; İsrail’e her yıl ödediğimiz rakam belgelenmişin hayli üzerinde olabilir...
Mavi Marmara gemisine saldırının yol açtığı krizle başlayan ve 15 aydır süregiden krizde, İsrail, pek çok yönden Türkiye’yi sıkıştırma gayretini artırdığı ve tâcizlerden geri durmadığı halde ikili ekonomik ilişkilerin sorunsuz devam ediyor olması, şaşırtıcı bir durum.
Prof. Ahmet Davutoğlu’nun hükümet adına yaptığı açıklamada “İsrail’e bedel ödetilmesinin zamanı geldi” deniliyordu. İsrail
Merkez Bankası Başkanı Stanley Fischer krizin İsrail ekonomisini olağanüstü olumsuz etkileyeceğini açıklamış bulunuyor. ‘Ödettirilecek bedel listesi’ henüz ticari yaptırım içermediği halde...
Ne dersiniz, ekonomik alanda hâlâ en sıkı müşterisi olmaya devam eder miyiz İsrail’in?
Soruyu,
savunma sanayiini bazıları beceremeyeceğimiz bir alan olarak gördüğü için soruyorum. Dünyanın çok sayıda ülkesine hemen her çeşit silâh, teçhizat, askeri
araç ve gereci kendimiz üretip satıyoruz, ancak yine de İsrail’den vazgeçemiyoruz.
Acayip bir durum gerçekten...
“Yapamayız” denilen
savunma sanayii için elzem pek çok malzemeyi, aracı kendi fabrikalarımızda ve atölyelerimizde üretebiliriz oysa... İmkân verilsin, kaynak sağlansın, çalışanların önü açılsın, kendimize güvenelim yeter ki...
Ülkemizde savunma alanı İsrail ile ilişkilerin süregideceği varsayımına göre dizayn edilmiş bulunuyor. Askerin ilk tedarikçisi İsrail; ihtiyaç oradan giderilemeyince bizim firmalar akla geliyor. Bu yüzden
yerli sanayi hep cılız kalıyor. Varolan çarpık zihniyeti ve ürettiği yanlış yapıyı bütünüyle değiştirmeden olumlu sonuç alınamaz.
Canı acımazsa özür dilemez İsrail...