Başbakan Tayyip Erdoğan, geçen hafta sonu G-20 Zirvesi vesilesiyle bulunduğu Kanada'nınToronto kentinde, ABD Başkanı
Barack Obama ile buluştu. İkili görüşme tam 75 dakika sürdü. Başbakan Erdoğan önceki gün partisinin grup toplantısında görüşmenin içeriğiyle ilgili
gazetelere yansıyan bilgileri eleştirdi.
Hem de bayağı sert ifadelerle: "Kendi
ülkesinin başbakanını zorda bırakacak bir biçimde görüşmeleri vermek, kusura bakmayın, insanın kanına dokunuyor. 'AK Parti'yi nasıl yıpratacağız?' niyetiyle olanı çarpıtıp bir sağdan bir soldan vurmak, basın olarak insani bir tavır değildir."
Tayyip Erdoğan'ın ülke için ciddi sonuçları olacağına inandığı ikili görüşmeyi 'yanlış' yansıtan Türk medyasını azarladığı saatlerde,
İtalya Başbakanı Silvio
Berlusconi de, kendi ülkesinin medyasını ayıplayan bir konuşma yapıyordu; Kanada'daki 'G-20 Zirvesi'nin İtalya açısından verimsiz geçtiğini dillendirdiği için...
Berlusconi'nin 'G-20 Zirvesi'ndeki performansını bilmem mümkün değil, ancak Başbakan Erdoğan'ın kızgınlığından, Obama'yla yaptığı görüşmede konuşulanlar ile bizim medyaya yansıyanlar arasında bayağı bir fark olduğu anlaşılıyor.
Dün de Sabah'ta görüşmenin içeriğiyle ilgili bir haber yer aldı. Görüşmenin üzerinden hayli zaman geçmesine rağmen gazetelerde içerikle ilgili haberlerin ardının kesilmemesinden medyanın konuya ilgisinin devam ettiği anlaşılıyor. Görüşme öncesinde ABD'yle yaşanan gerilimi, dünya medyasına da sıçrayan '
eksen kayması' tartışmalarını, ABD
Dışişleri Bakanlığından yapılan "ABD'ye bağlılık testi gerektiği" açıklamasını göz önünde bulundurduğumuzda, bu olağanüstü ilgiye şaşırmamamız gerekiyor.
Bu durumda, gazete ve televizyonlar, Toronto'daki Erdoğan-Obama görüşmesinin içeriğiyle ilgili yayınlarını bundan sonra da sürdüreceklerdir; Başbakan Erdoğan'ı kızdırmak pahasına...
Her görüşmede iki taraf olduğunu unutmayalım. Toronto'da yapılan görüşme sonrasında Başbakan Erdoğan ile heyetinin içerikle ilgili bilgileri medyayla paylaşmadığı anlaşılıyor. Bu durumda bizim medyaya yansıyan bilgilerin, eğer
masa başında uydurulmadıysa, Amerikalılar tarafından gazetecilere aktarıldığını düşünebiliriz.
Şöyle de olur bazen: Başkan Obama'yla
seyahat eden
Beyaz Saray basın sözcüsü geziyi izleyen Amerikalı gazetecilere 'background bilgi' sunar, onlardan biri de dostu olan bizden bir gazeteciye anlatılanları aktarır. Amerikalı gazeteciler için 'background' olan bilgiyi Türk gazeteci daha rahat kullanabilir.
Taraflardan birinin büyükelçiliği de görüşmeyle ilgili bilgi notunu medyaya sızdırmış olabilir...
Galiba Toronto'ya âdeti veçhile gazetelerin yöneticilerini yanına alarak gitmedi Başbakan Erdoğan; kendisi ve görevlendireceği kişiler de olup-bitenleri izlesinler diye yayın kuruluşları tarafından Toronto'ya gönderilen habercileri bilgilendirmedi. Sonuçta ortaya çıkan tablonun Başbakan Erdoğan'ı kızdırması doğaldır.
Ülkeyi yaklaşık sekiz yıldır yöneten bir hükümetin medyayla ilişkilerini hâlâ olması gereken bir düzleme kavuşturamamasından kaynaklanan bir sorun bu...
'Olması gereken ilişki düzlemi' çok basittir aslında: Bu tür görüşmelerde '
devlet sırrı' niteliği taşıyan ayrıntılar dışındaki bilgiler sağlıklı bir biçimde medyayla paylaşılır... Görüşmeyi yapan devlet adamınin kendisi çeşitli sebeplerle bilgi aktaramıyor veya aktarmak istemiyorsa, yanındakilerden birini -kendisinin belirlediği sınırlar içerisinde kalmasını tembihleyerek- bu işle görevlendirir.
Aksi halde? Aksi halde, görüşmenin bir başka versiyonunu bizim gazetelerde okur Başbakan, yanlışları düzeltene kadar da canı sıkılır, kızar...
İçeriği öğrenilmemiş hiçbir önemli görüşme yoktur; buna karşılık, siyasi tarih, tek taraflı yansıtıldığı için içeriği yanlış öğrenilmiş görüşmeler hazinesidir.