Takvim yapraklarının birinin diğerinden fazla bir farkı yoktur; ancak bugün, 11
Eylül, dünyanın gidişini derinden etkileyen bir olayla tarihe geçecek...
Daha doğrusu geçti bile...
On yıl önce bugün, içi yolcu dolu iki
uçak New York semalarına girdi ve ‘İkiz Kuleler’ diye bilinen kentin en yüksek iki binasına çarptı. Dünyayı sarsacak eylemler olarak planlanmış diğer iki uçaktan biri
Pentagon binasını
hedef aldı, diğeri ise Pensilvanya üzerinde düşürüldü.
Eylemleri, emirlerini
El-Kaide lideri Üsame bin Laden’den aldığı söylenen 19
genç gerçekleştirdi. Değişik ülkelerden, farklı ortamlarda yetişmiş 19 genci birbirine bağlayan tek unsur üzerinde durulmakta o gün bugündür: İslâm...
11 Eylül eylemleri yüzünden, çok geniş bir coğrafyanın ortak paydası olan
inanç sistemi ile o inanca bağlı insanlar ‘
tehlike’ olarak görülüyor.
Yaşlı dünyamız onca savaşlar, suikastlar, komplolar gördü, hepsinin hakkından gelmesini bildi; üzerinden on yıl geçmiş olmasına rağmen, 11 Eylül günü yaşanan o ‘uğursuz’ eylemlerin temel çelişkisi halen gözlerden saklanıyor. Hiç değilse Batı dünyası için bu bir gerçek...
Uzun yıllardır Beyrut’ta yaşayan
İngiliz gazeteci Robert Fisk, “Tam 10 yıl boyunca esas soruyu sormaktan kaçınarak kendimize yalan söyledik” başlığını taşıyan bir yazıyla bu gerçeğe ışık tuttu. Dediği şu: Evet 19 gencin uçaklara binerek seçilmiş hedefleri tahrip ettiğini biliyoruz; ancak her eylemden sonra sorulması âdet olan kritik soruyu bir türlü sormuyoruz: Neden? 19 genç kendilerini de feda ettikleri böyle bir eylemi neden gerçekleştirdi?
Aynı konuyu defalarca gündeme getirdiğim için Fisk’in dokundurması beni bağlamıyor; tersine sorunun nihayet Batı gündemine taşınmasından mutluluk duyuyorum. 11 Eylül sonrasında
Kongre tarafından kurulan araştırma
komisyonunun raporu, kaleme alınan yüzlerce kitap, çekilen düzinelerce belgesel hep ‘
terör’ boyutuyla konuya yaklaşıyor da, eylemi gerçekleştiren değişik ortamların ürünü farklı eğilimden gençleri uçağa bindirip binalara saldırtan esas güdüyü hiçbiri sorgulamıyor:
Filistin’de yaşananlar...
Komisyon üyelerinden ikisinin, Thomas Kean ile Lee Hamilton’un, raporun konuyla ilgili sessizliğinin ‘anlaşmalı’ olduğunu açıkladıklarını yazıyor Fisk. ‘Hassas’ bir konuymuş; El-Kaide’nin varlığını ve 11 Eylül eylemlerini, Filistin konusunda İsrail’in uygulamalarına ABD’nin arka çıkmasıyla açıklamak,
politika değişikliğine gidilmesini istemek anlamına gelirmiş..
İsrail’in Filistinlilere reva gördüğü muameleyi görmezden gelmek daha doğru görünmüş Amerikalı politikacılara... “Aksi halde o politikalardan vazgeçilmesini talep etmemiz gerekirdi” demişler...
Gerçeği kabul etmek yerine, 11 Eylül üzerinden geçen on yılda, ABD, iki ülkeyi işgal etmeyi, binlerce
Amerikan askerinin ölümünü, trilyonlarca doları savaşlarda tüketerek ekonomisini zora sokmayı
tercih etti.
“Yeter ki İsrail’i gücendirmeyelim” felsefesi ABD’yi 11 Eylül’e sürükledi; aynı politika bugün de sürdürüldüğüne göre kimbilir daha nice zorluklar bekliyor ABD’yi...
Mavi
Marmara tartışmalarına bir de bu ‘gerçek’ açısından bakın...