Belgeler ve
itiraflar... Belgelerin bıraktığı boşluğu itirafçıların açıklamaları doldurur.
Hrant Dink suikastının yeni aldığı biçim bu gerçeği doğruluyor: Önceleri suskun kalmayı
tercih etmiş
tanıklar bir adım ileri çıkıp bildiklerini açıklıyorlar. Daha önce iki
astsubayın ağzından işitilen “Komutan suikast işleneceğini önceden biliyordu” itirafı, geçtiğimiz hafta bir yüzbaşı tarafından da doğrulandı.
Türkiye'de istihbarat
örgütleri dünyada kaydedilen teknolojik ilerlemelerden derhal yararlanır;
Ergenekon yapılanmasının büyük çapta ortaya çıkarılmasını biraz da bu gerçeğe borçluyuz. Teknolojik takip sayesinde pek çok olağanüstü gelişmeyi önceden öğrenmek mümkün bugün... Bir yerde yuvalanmış siyasi
cinayet işleme amaçlı örgütlenmeyi istihbarat yetkililerinin bilmemesi düşünülemez bile. İki astsubayla yüzbaşının itirafları
akıl yürütmeyle de bulunabilen gerçeği pekiştiriyor sadece.
Ergenekon davası görülmeye başlandığında da, savcıların iddianamede yazdıkları, ek klasörlerde sergiledikleri bilgi ve belgeler yanında, örgütün varlığı ve eylemleri bu boyutta ortaya çıkana kadar neye bulaştıklarını tam bilemeyen kişilerin itirafları da gündemi belirleyecek.
Yakın geçmişte işlenmiş bazı siyasi cinayetlerin, şimdiye kadar inanıldığı gibi, yurtdışı bağlantılı örgütler veya uzantıları tarafından değil, Hrant Dink suikastında çirkin yüzü fark edilen
yerli bir yapılanma tarafından gerçekleştirildiği bugüne kadar ele geçen belgelerden ve bazı tanıkların dolaylı ifadelerinden daha iyi anlaşılıyor. 1990 yılı Ocak ayında Prof. Muammer Aksoy suikastıyla başlayıp 2002
Kasım ayında Doç.
Necip Hablemitoğlu suikastına kadar devam eden karanlık olayların 2007 yılı Ocak ayında sahneye konan Hrant Dink suikastıyla ortak noktaları hemen göze çarpıyor.
Cinayetin
hazırlık safhasını gözlemlemiş olanlar (iki astsubay ve bir yüzbaşı) bildiklerini itiraf ederek Hrant Dink suikastının daha iyi görülmesine katkıda bulundular. Bahriye
Üçok, Uğur
Mumcu, Ahmet
Taner Kışlalı cinayetleri de benzer hazırlık safhalarından geçmiş olmalı; onları da yakından gözleyen birileri mutlaka vardır. Yapılandan rahatsızlık duyan, değerli bir kişinin vücudunun ortadan kaldırılmasına vicdanı dayanamayan birileri...
Benzer süreçleri yaşamış başka ülkelerde belgelerin yetersiz kaldığı yerlerde itirafçılar devreye girmişti. Davaları görülene kadar radikal solcu
Kızıl Tugaylar tarafından kaçırılıp öldürüldüğü bilinen eski başbakan Aldo Moro ile aşırı sağcı bir örgüt tarafından bombalandığı sanılan Blogna
tren istasyonu eylemlerinin 'Gladio' örgütü tarafından yönlendirildiğini itirafçıların itiraflarına borçlu
İtalya. “Daha fazla dayanamayacağım” diyen birileri konuşmaya başlayınca arkası çorap söküğü gibi geldi.
O iklimin bizde de oluşması gerekiyor.
Mevcut yasalar itirafçıların işlenmesine katkıda bulundukları suçlardan hafif cezalar alarak kurtulmalarını sağlıyor; gerekirse bu alandaki yasaları biraz daha itirafçı lehine değiştirmek de düşünülebilir. 'Gizli tanık' programı içerisine alınan kişilerin güvenliği sağlanıyor, bu imkânın varlığının daha iyi duyurulmasına çalışılabilir. Gerçeklerin ortaya çıkması ve Türkiye'nin demokratikleşmesinin önünü tıkayan gizli yapılanmaların tasfiyesi için elden gelen bütün gayret gösterilmelidir.
İtalya'da 'Gladio' üzerindeki sır perdesinin kaldırılmasında üyelerinden birini siyasi suikastlara
kurban vermiş ailelerin çabaları da önemli bir rol oynamıştı. Prof. Aksoy'dan Doç. Hablemitoğlu'na uzanan suikast kurbanlarının ailelerinden de en az Hrant Dink'in ailesi fertleri kadar bir kararlılık bekliyoruz.
Görev hepimizin.
NOT: Değerli okurlarımın bayramlarını hayırlara vesile olması dileğiyle kutlarım.