Yerel seçimler sonrası yapılan
kabine değişikliği gerçekten önemli isim değişiklikleri içeriyor.
Bu değişikliğin ülkemiz için reformist yeni bir başlangıç olmasını diliyorum.
Ancak, söz konusu
kabine değişikliğinin yeni bir reformist başlangıç olabilmesi kabine değişikliğinin sadece
bakan isimleriyle sınırlı kalmaması, bu değişikliğin zihniyete ve atılıma da yansıması lazım.
Şayet bugün yani 5
Mayıs 2009 günü ilk
Bakanlar Kurulu toplantısı yapılıyorsa, 5 Mayıs’ı yeni bir başlangıç olarak kabul etmek ve ilk yüz gün içinde yani en iyi ihtimal 2009 yazı sonuna kadar uzun süredir beklemede olan bir dizi konuya neşter atmak gerekmektedir.
Bu yazıma bir soru sorarak başlamak istiyorum: Aşağıda belirteceğim konulara önümüzdeki ilk yüz gün içinde radikal çözüm üreten bir siyasal iktidarın önümüzdeki ilk genel seçimlerde oy kaybetme riski var mıdır?
Benim bu soruya cevabım ilk yüz gününde bu radikal adımları atan bir yeni kabinenin ilk genel seçimlerde oy kaybetme riskinin olmayacağı yönündedir.
1-
Gümrük birliği ve müzakere sürecinin bir gereği olarak hava ve
deniz limanlarımız
Kıbrıs ile mal ticaretine hemen açılmalıdır; unutmayalım ki 1998 senesine kadar hava ve deniz limanlarımız Kıbrıs ile ticarete açıktır ve bu adım asla Kıbrıs’ı diplomatik olarak tanımak anlamına gelmemektedir.
2-
Ermenistan ile mevcut sınırımız hemen açılmalı, bu ülkenin ekonomisi yaklaşık tümüyle
kontrol altına alınarak ermeni diasporasının çözümsüzlüğü yönelik
politikalarına bir set vurulmalıdır.
3- AB müzakere dosyalarının tüm ‘benchmarklarına’ ilişkin sorunlar hemen çözülmelidir;
Türkiye büyük bir devlettir, buna inanıyorum, ve büyük bir devlet bir papazın kendi dinsel hiyerarşisi içerisinde hangi sıfatı kullanacağıyla ilgilenmemelidir, Heybeliada
Ruhban Okulu’nun açılmasını da kendi güvenliğine tehdit değil bir zenginlik olarak algılamalıdır.
4- Bu üç
açılım sonrası diplomatik bir atak gerçekleştirerek AB ile tüm müzakere dosyalarının açılması sağlanmalıdır.
5- Yeni
Dışişleri Bakanı’mız
Ortadoğu meselesinde çok haklı olarak proaktif bir politika uygulayacaktır,
toplum bu politikanın arkasında olacaktır ama unutulmaması gereken temel nokta Türkiye’nin dış politikasının temel amaç fonksiyonunun AB tam üyeliği olduğu, diğer tüm faktörlerin, Ortadoğu,
Kafkasya, Kıbrıs,
Ermenistan,
Balkanlar meselelerinin bu amaç fonksiyonuna yönelik stratejiler olduğudur.
6- Türkiye ilk yüz gün içinde
Dünya Bankası’nın ‘doing business’ raporunda belirttiği bürokratik engelleri adeta sıfırlayarak
yabancı sermaye yatırım girişini senede otuz milyar dolayına çekmekle işe başlamalıdır.
7- Türban ve
katsayı meselesi hemen özgürlükçü bir çerçevede çözüme kavuşturulmalıdır.
8- Yargıçların kararlarında Anayasanın 90. maddesinin son paragrafını çekincesiz uygulaması sağlanmalıdır.
9- Faiz dışı fazla veren kamu maliyesi politikalarına hemen geri dönülmelidir.
10- DTP ile mutlaka
diyalog kurulmalı ve kürt yurttaşlarımızın yasal temsilcileri üzerinden kürt meselesinin içine girdiği gerilim ortamı yumuşatılmalıdır.
İlk yüz gün içinde bu konulara neşter atan bir siyasal iktidarın ilk genel seçimlerde oy kaybetmeyeceği hatta Türkiye’yi çok rahatlatacağı için oy arttıracağına ben kendi adıma eminim.