Sayın okurlar, CHP’li dostlarım, büyüklerim, emin olabilirsiniz, böyle bir başlık atmak bana da hiç kolay gelmiyor.
Söz konusu kişi, Sayın Gülsüm Bilgehan,
Cumhuriyet’in kurucu kadrosunun çok önemli ikinci adamının torunu; bir anlamda Cumhuriyet aristokrasisinin en önemli
ailelerinden birinin kızı.
Burada aristokrasi kelimesini asla iyi ya da kötü anlamda kullanmıyorum, bizde böyle bir
toprak soylu sınıfın olmadığını iktisadi kökenleriyle iyi bilenlerden biriyim ama yine de
İnönü ailesi çok önemli bir aile, çok önemli bir gelenek.
Keşke Sayın Bilgehan böyle konuşmasa idi de, bendeniz de böyle bir yazı yazmak MECBURİYETİNDE
kalması idim.
Fransızcada “noblesse oblige” diye bir tabir var, asalet zorunlu kılar diye tercüme edebiliriz.
Bu tabir de, Sayın Bilgehan’a, 25
Kasım günü
Milliyet gazetesinde Serpil Çevikcan’ın köşesinde yayınlanan görüşlerini belirtmemesini bir anlamda emrediyor; üstelik Sayın Bilgehan sadece Cumhuriyet’in İkinci Adamının torunu değil, bugün de kendine sosyal demokrat diyen bir partinin, CHP’nin
Ankara milletvekili.
Bu sıfatları haiz bir insanın 25 Kasım günü Milliyet gazetesinde gördüğümüz ifadeleri gerçekten kabul edilebilir şeyler değil.
Mesele sadece etik bir konu da değil.
Binlerce çocuk, annesi, babası, abisi, ablası öldürüldüğü ya da sürüldüğü için asker ailelerine, başka ailelere verilmiş, asker aileleri de bu çocukları, dersimli çocukları çok çağdaş koşullarda yetiştirmiş ve köken olarak dersimli kadınlar çok çağdaş kadınlar olmuşlar.
Ve bu durum da çok iyi bir şey olmuş.
Mealen böyle diyor Cumhuriyet’in ikinci adamı Rahmetli İsmet İnönü’nün torunu Sayın Bilgehan.
Bu ifade gerçekten kabul edilebilir bir ifade değildir.
Bu ifadenin vahameti
Dersim meselesinin tarihsel boyutu kadar önemlidir.
1937-38’de neler yaşandığının bilinmesi çok önemlidir.
Ancak, 2011 senesinde İnönü’nün torununun bu ifadesi de en azından geçmişin bilinmesi kadar önemlidir.
Bu ifadede, hukukun suç sayması gereken fiillerin hoş gösterilmesi çabası vardır.
Bir milletvekilinin böyle bir çaba içine girmesi kabul edilemez.
Bu meselenin hukuki boyutudur.
Üstelik bu milletvekili Cumhuriyet’in en önemli ailelerinden birine mensup ise bu ifade hiç kabul edilemez.
Bu da meselenin tarihsel, etik boyutudur. Burada üç unsura görev düşmektedir.
Birincisi Sayın Bilgehan’ın bizzat kendisidir; bu ifadenin gereği yapılmalı, en azından büyük bir özür dilenmeli ya da en azından dersimli kadınlar kadar çağdaş
istifa müessesesi düşünülmelidir.
İkinci görev düşen unsur CHP’dir; söz konusu kişi İsmet İnönü’nün torunu dahi olsa, “37-38 Dersim olayları iyi olmuştur, yetim kalan kızlar iyi yetişmiştir” sözünün gereğini yapmalıdır.
Bu ifadenin
ifade özgürlüğü ile bir ilişkisi yoktur, olamaz da.
Üçüncü görev ise
TBMM Başkanlığı’na düşmektedir.
2011 Türkiye’si bu tür ifadelerin boş-lukta kalmamasını gerektirecek kadar önemli, gelişmiş bir
ülke olmalıdır.