Gazete buzdolabıdır


Cumartesi günü Zaman gazetesinde sevgili dostum Şahin Alpay “Gazete buzdolabı değildir” başlıklı bir yazı yayınladı. Şahin Alpay bu yazıyı Milliyet ve Vatan gazetelerinin satılmalarının doğurduğu yeni durum üzerine kaleme aldığını ifade ediyor. Oysa, bence esas neden, Şahin Alpay, Mehmet Altan ve bendenizin Mehtap Televizyonu’nda beş senedir yaptığımız Akıl Defteri isimli programda başlayan basın tartışmalarının geldiği nokta. Şahin Alpay’ın yazısının manşetinden de anlaşılacağı gibi Zaman gazetesi yazarı gazetenin (yazılı basın) ve doğal olarak da görsel basının piyasada alınıp satılan diğer mallardan farklı bir mal ya da hizmet olduğunu, dolayısıyla da bu alanlarda farklı piyasa kurallarının, farklı hukuk normlarının geçerli olmasının doğru olacağını ifade ediyor. Bu konuda Şahin Alpay’ın yazısından örnek olarak çekeceğim cümle “akademik özgürlük” ile “editoryal bağımsızlık” arasında kurduğu analoji, benzerlik, hatta aynılık. Şahin Alpay’ın yazısında ayrıca basın sektörü üretimi ile demokrasi, temel hak ve özgürlükler arasında ciddi bağlar kuruluyor. Şayet gerçekten basın sektörü üretimi ile demokrasi, temel hak ve özgürlükler arasında güçlü bir bağ var ise, olabilir de, o takdirde basın sektörü üretimi bir kamu hizmeti niteliğine yaklaşır. Yaklaştığı ölçüde de sektöre kamusal müdahale meşruiyet kazanır ve bu duruma da başta Şahin Alpay olmak üzere aklı başında herkesin karşı çıkacağını da düşünüyorum. Bir sektörün üretim yapısı kamu hizmet üretimine yaklaştığı ölçüde devlet haklı gerekçelerle bu sektöre müdahil olacak ve sektörün bağımsızlığı kaçınılmaz olarak azalacaktır. Bendeniz hala ve daima gazete üretiminin ve üretim koşullarının buzdolabı üretiminden ÖZÜNDE farklı olmadığını, hem gazetenin hem de buzdolabının aynı rekabet hukuk koşullarına uymasının zorunlu olacağını düşünüyorum. Bu açıdan bakıldığında da basın sektöründe temerküz, piyasa payları meselesini buzdolabı piyasasında olduğu gibi AB rekabet hukuku ilkeleri çerçevesinde çözebiliriz diye düşünüyorum. AB rekabet hukukunun özü “hakim durumun kötüye kullanımının engellenmesi” prensibidir. Görüldüğü gibi bu cümlede hakim pozisyon (mesela piyasa payı) yasaklanmamakta, bu hakim durumun kötüye kullanımı engellenmek istenmektedir; bu yorumu da bağımsız yargıçlar yapacaktır. Bu ifadenin ve yorumunun basın sektörü için de geçerli olacağını düşünüyorum. Yazıyı Şahin Alpay’ın akademik özgürlük-editoryal bağımsızlık analojisi ile bitirmek istiyorum. Akademik özgürlük tanım gereği öğretim sektörüne, yani kamu hizmetine ilişkin bir kavramdır ve dünyanın her yerinde buralara kamusal müdahale vardır ve meşru görülmektedir. Oysa, şayet yukarıdaki analoji doğru kabul edilir ise, basın sektörü de kamusal müdahalelere meşruiyet açısından açık hale gelebilir. Kamusal müdahalenin de nerede duracağı belli olmayabilir. En genelinde de, bir sektörde kamusal hizmet boyutu (vergilerle finansman) yok ise, bu sektörün ayrıclıklı bir muamele talebini çok tehlikeli bulmaktayım. Aklıma uçak lastik üretimi özelliştirilir iken, özelliştirme karşıtlarının uçak lastiği üretimini bir kamu hizmeti olarak takdim etmeleri geliyor. Basın sektörü üretimi bir özel maldır ve üretimini, tüketimini çevreleyen hukuk da özel mallara ilişkin hukuk olmalıdır. Anlaşılan, dostum Şahin Alpay ile bu tartışmayı daha sürdüreceğiz.
<< Önceki Haber Gazete buzdolabıdır Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER