Cumartesi
Fenerbahçe, dün de eğitim yazısı yazdığım için, uzun süredir yazmayı düşündüğüm bir konuyu, 12
Mart’ın kırkıncı senesini de vesile ederek bugüne erteledim.
Bilindiği gibi Cumartesi günü
12 Mart 1971’in kırkıncı senesi idi.
Hepimizin aklında bu kötü tarihten çok sayıda anılar var.
Bu çok sayıda anı arasından beni en çok etkileyenlerden biri de 12 Mart’ın
Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç Paşa’nın ünlü sözü olmuştur.
Memduh Tağmaç Paşa, 12 Mart muhtırasına meşruiyet kazandırmak için yaptığı bir açıklamada “sosyal gelişmenin
ekonomik gelişmenin önüne geçtiğini” ifade etmiş ve bu durumu da 12 Mart muhtırasının verilmesinin nedenleri arasında belirtmiş idi.
Bendeniz de, o tarihte 18 yaşında idim, bu ifadenin ne anlama geldiğini merak etmiş ama kimseden doyurucu bir açıklama alamamış idim.
İlerleyen senelerde de bu veciz ifadenin anlamını sökmekten aciz kaldım.
Bugünlere gelindiğinde ise bu ifadenin üzerinde düşünülmeye bile değmeyen bir saçmalık olduğunu çok net görüyorum.
Böyle bir saçmalığın ülkenin gidişatını etkileme gücünü elinde tutan orgeneralliğe yükselebilmiş bir
Genelkurmay Başkanı tarafından ifade edilmiş olması başlı başına bir skandal.
Bu mesele ne zaman aklıma gelse bir biçimde 27
Mayıs sonrası Genelkurmay Başkanlarını düşünürüm; Ragıp Gümüşpala’dan,
Cevdet Sunay’dan itibaren
Işık Koşaner’e dek tüm Genelkurmay Başkanları’nı sırasıyla bilebilmem, sayabilmem gerçeği karşısında da ürperirirm.
TSK’da Genelkurmay Başkanı olabilmek yaklaşık üç bin Kara
Harp Okulu mezunu arasından (üç
promosyon) seçilmek demek; böyle bir seleksiyon çok ciddi nitelikler gerektiriyor.
Oysa,
27 Mayıs’dan günümüze, tek tek örnek vermek istemiyorum, Genelkurmay Başkanlarımıza baktığımda böyle sert bir seleksiyondan gelmenin gerektirdiği nitelikleri görmekte zorlanıyorum.
Türkiye 27 Mayıs 1960’dan günümüze 28 Şubat’ı da sayarsak dört
darbe yaşadı, muhtıralar gördü; böyle bir ülkede TSK-darbe ilişkisinin gündemde olmasına şaşmıyorum.
Ama kanımca, her geçen gün bu kanaatim güçleniyor, TSK’nın temel sorunu Anayasanın 2. Maddesinde ifadesini bulan
demokrasi ve hukuk devleti ilkelerini atatürkçülük karşısında ikinci plana atması değil, her geçen gün biraz daha sırıtmaya başlayan nitelik sorunu.
Zaten, TSK’nın komuta kadrosu daha nitelikli olsa, küresel ilişkileri, Türkiye’yi daha iyi okuyabilse bu çirkin maceralara kendini asla atmaz idi.
Taraf gazetesinin ortaya çıkardığı
Aktütün,
Çukurca, vs. askeri skandallar var.
Vs. derken insanın içi sızlıyor zira her vs. normal, daha nitelikli bir orduda ölmeyecek şehit isimleri demek
Taraf’ın ve başkalarının bu haberleri verirken bir siyasal mühendislik imaları da var.
Ben aynı kanıda hiç değilim; tüm bu askeri skandalların özünde niteliksizlik yatıyor.
TSK içinde bambaşka, bizim bilmediğimiz başka bir çekirdek yok ise, pek de zannetmiyorum, tanıdığımız komuta kadrolarının bu tür bir
komplo düzenleyecek kadar bile niteliği olduğu konusunda kuşkuluyum.
TSK çok önemli bir
kamu hizmeti, dış
savunma kamu hizmeti üretmekle
mükellef bir kurum.
Ve bu kurumun temel sorun
darbeci filan olmak değil, nitelik sorunu.
Kenan
Evren, ciddi ciddi, Picasso’dan daha iyi
ressam olduğunu söylüyordu; başka söze ne gerek .
Hem Türkiye’nin, hem TSK’nın çıkarı bu kurumun çalışanlarının çok üst düzey nitelik kazanmasından geçiyor.