Kapağında bir
aile fotoğrafı var.
Fotoğraftaki üç kişi,
şair Mehmet Ákif
Ersoy’un eşi ve çocukları.
Eşi İsmet Hanım, kızları (fotoğrafın altında öyle yazıyor) Feride ve Suad.
Mehmet Ákif 1897 yılında
Tophane-i Ámire veznedarı Mehmet
Emin Bey’in kızı ile evlenmiş.
Kendisi 25, eşi 20 yaşındaymış.
Altı çocukları olmuş.
* * *
Fotoğraftan görüldüğü gibi,
şapka devrimine kızdığı için yurtdışına giden Ákif’in eşinin ve kızlarının başı açık.
Dergide İsmet Hanım’ın bir fotoğrafı daha yer alıyor.
Orada başında bir
örtü var, ama o da Halide Edip’in taktığı cinsten.
Yani dini amaçlı olmaktan çok, dönemin modasını yansıtıyor gibi.
Boynu ve kulakları açık.
Dergide verilen bilgiye göre bu fotoğraflar Mehmet Rüyan Soydan’ın koleksiyonundan alınmış ve ilk defa yayınlanıyormuş.
Türk Edebiyatı
dergisi, rahmetli
Ahmet Kabaklı tarafından kuruldu.
Şimdi yeğeni
Servet Kabaklı,
vakıf adına yayınını sürdürüyor.
Genel Yayın Yönetmenliğini de
Beşir Ayvazoğlu yapıyor.
Yani mazisi de atisi de iyi bir dergi.
Gerçek anlamda edebiyatçı insanlar tarafından yayınlanmaya devam ediyor.
Geçenlerde kendi aile albümünden bir fotoğraf yayınladım.
Orada babaannemle kız kardeşinin başı örtülü görüntüleri vardı.
Şimdi Mehmet Ákif’in aile fotoğrafına bakıyorum.
Ne zaman çekildiğini bilmiyorum, ama 1949’dan çok önce olduğu kesin.
Mehmet Ákif gibi, Türk İslamcılarının efsanesi haline gelmiş bir insanın eşi ve çocuklarının görüntüsü, benim babaanneminkinden daha
modern.
Demek ki
Osmanlı, başörtüsünü, uğruna hayat feda edilecek bir inat sembolü olarak görmüyormuş.
O zaman bugünkü
kavga niye?
* * *
Bu fotoğraflara baktığım zaman kendi kendime soruyorum.
Acaba bu, dünün değil de, bugünün kavgası mı?
Daha doğrusu "inançların" değil de "inatların" mücadelesi mi?
Önümüzdeki arşivlerin sosyolojisi bize açıkça şunu söylüyor:
Başörtüsü, 1980’li yıllardan sonra bir kesim tarafından bilinçli şekilde "siyasallaştırılmıştır."
Öyleyse başörtüsünü "depolitize" etmek, esaretten kurtarmak gerekir.
Bana göre bu süreç başladı.
Ayrıca
İstanbul’un klasik dinsel eğilimli varoşlarından gelen haberlere bakılırsa, "Hermes
türban", artık dini bir sembol olmaktan çıkıp, yeni zenginlerin tepkiye yol açan alameti farikası haline dönüşmeye başlamış.
"Cip" ve "türban".
Yeni zengin kadının sınıfsal simgesi artık bu.
Bu süreç türbanı hızla siyasetten çekecektir.
Türbanlı olmak artık, "aynı mazlum kesime ortak mensubiyet" anlamını yitiriyor.
* * *
Bu gelişmelere, bu fotoğraflara baktıkça Deniz
Baykal’a daha çok hak veriyorum.
Bir de kendime şu soruyu soruyorum:
Hepimiz AKP’nin merkeze gelmesini beklerken, acaba
CHP mi daha önce yeni merkeze geldi?
İşte bu sorudan hareketle, AKP’den de bir yeni
açılım bekliyorum.
Yeni merkezi
tarif edeceksek, bu ne AKP’nin eski "cemaat" mahallesi, ne de CHP’nin kendini hapsettiği "sosyal demokrat getto" olacaktır.
Fotoğraflar bana bunu anlatıyor.
Bu gelişmelerden cesaret aldığım için,
Türkiye’nin çeşitli dönemlerinden, çeşitli mahallelerinden bana gelen aile fotoğraflarını yayınlamaya devam edeceğim.
Çünkü aradığımız huzur ve uzlaşmanın sırrı o fotoğraflarda saklı.