Türkiye zaman zaman dinleme skandallarına sahne oluyor.
Gizli kaydedilmiş bir ortam kaydı veya ikili görüşme bir bakıyorsunuz internete düşmüş.
Bu bazen bir Baş
bakan bazen de bir Bakan olabiliyor.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin,
dinlemeler konusunda
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nın (TİB) 2006'da faaliyete geçmesini önemli bir gelişme sayıyor.
Türkiye'deki bütün dinlemeler artık TİB onayı ile gerçekleşiyor.
Mahkeme kararı gerekiyor.
Diyelim bir savcı dinleme talebinde bulundu ve hâkimler izin verdi.
TİB hukukçuları kararı, "Gerekçeleri doğru mu" diye inceliyor.
Şayet sorun varsa, üst
mahkemeye
itiraz ediyor.
Doğru ise söz konusu hattın uzantısını dinlemeyi yapacak birime açıyor.
Yani Emniyet
İstihbarat, Askeri İstihbarat ya da MİT dinliyor...
İzinler 3'er aylık sürelerle
mahkeme kararıyla yenileniyor.
Süre bitince TİB "vana"yı kapatıyor.
Dinlemenin başladığı saat ile bittiği saat kayda alınıyor.
Mahkeme dinleme kayıtlarını
delil kabul etmeden önce, mahkemenin dinleme kararı ile kaydın zamanını karşılaştırıyor.
Uyumlu değilse, delil sayılmıyor.
Diyelim dinleme gerçekleşti ancak şüphelinin konuşmalarında suç unsuru olmadığına
savcılık karar verdi.
O zaman TİB'e karar iletiliyor.
10 gün içerisinde
yasal dinleme kayıtları
imha ediliyor.
15 gün içerisinde de şahıs "dinlendiniz" diye bilgilendiriliyor.
Şayet dinleme kayıtları suç unsuru içeriyor ya da delil teşkil ediyorsa, zaten savcılar onu iddianameye koyuyor.
Böylece dinlenen şahıs, dinlendiğini yine öğrenmiş oluyor.
Buraya kadar olan her şey dinleme "yasal yolla" olursa...
Bir de yasal olmayan dinlemeler var.
Ortam kayıtları var.
Gizli kayıtlar var.
Herkeste "dinleniyorum paranoyası" uyandıranlar da onlar.
Bakan Ergin, yasal olmayan dinlemelerin mahkemelerde delil teşkil etmediğini, dinlemeyi yapanın da suç işlediğini belirtiyor.
Ancak yasa dışı kaydı kimin yaptığını tespit etmek hiç de kolay değil.
Düşünün bu ülkenin başbakanının bile 6 yıl yasa dışı şekilde dinlendiği ortaya çıktı.
Bu
yasa dışı dinleme yöntemlerinden birisi, güçlü vericili "
mobil baz istasyonları" aracılığıyla olabiliyormuş.
Yani siz normal
telefon konuşmanızı aslında farklı bir baz üzerinden gerçekleştiriyorsunuz ve onlar da sizi yasa dışı şekilde kayda alıyor.
İçinden çıkılması çok güç bir durum...
"1984" romanında yaşanan travmalar teknolojiyle birlikte adeta gerçeğe dönüşüyor.
"Büyük birader her zaman sizi izliyor..."
Bazen yasal, bazen de yasa dışı yollarla.
İşte size iyi haber!
Herkesin dinlendiği paranoyası gerçeği yansıtmıyor.
Bunun için ne
teknik kapasite ne de
eleman sayısı yeterli değil.
Dinlemeden kurtuluş yolu da belli...
"Devlet Düşmanı" filminde olduğu gibi "teknoloji düşmanı" olun!
*-*
Trilyonda bir ihtimal gerçek oldu
Gelelim Türkiye'yi sarsan son telekulak skandalına.
YARSAV eski Başkanı
Yargıtay
Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk
Eminağaoğlu, dinlendiği şüphesiyle mahkemeye başvuruyor.
Soruşturma talebi reddediliyor.
O da
Sincan 1. Ağır
Ceza Mahkemesi'ne itiraz başvurusu yapıyor.
Hâkim Osman
Kaçmaz, TİB'e uzmanlar eşliğinde
baskın yapılması kararı veriyor.
Baskını
Ankara Birinci Sulh Mahkemesi Hâkimi
Hayri Keskin, iki uzmanla birlikte gerçekleştiriyor.
"Yasal olmayan hiçbir dinleme bulunmuyor" ifadesi kayda alınıyor.
Telekulak skandalı patlamıyor ama baskın skandalı patlıyor.
Başvuruyu yapan savcı da baskın kararı alan hâkim de baskını gerçekleştiren hâkim de meğer ERGENEKON
soruşturması kapsamında yasal olarak dinleniyormuş!
Üstelik son beş yılda haklarında dinleme izni verilen topu topu 69 yargı mensubu arasında yer alıyorlar.
Ne tesadüf değil mi?
Türkiye'de 11 bin 200 hâkim ve savcı var.
Trilyonda bir ihtimal gerçek oluyor.
Üç ismin yolları aynı davada kesişiyor.
"Mucize" gibi!
Hakim Kaçmaz ve Savcı Eminağaoğlu, meslekten
ihraç talebiyle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na (
HSYK) sevk edildi.
Hâkim Keskin hakkında da dün Adalet müfettişlerinin soruşturma başlattığı açıklandı.
"Kaderleri birlikte yazılmış" herhalde buna denir.
Görüleceği gibi bu son olayda, telekulak skandalı bulunmuyor.
Ne bulunduğuna siz karar verin...