Kemal Kılıçdaroğlu tüzük tartışmalarının son gününde müthiş bir hamle yaptı.
Yeni tüzüğün uygulanmasına karşı çıkan partinin "Gölge Lideri"
Önder Sav ve ekibini yeni
Merkez Yönetim Kuruluna almadı.
Böylece Kılıçdaroğlu
Kurultayda
Baykal yanlılarını, yeni tüzük ile de Sav ve ekibini
yönetimden
tasfiye etti.
Üstelik yaptığı basın toplantısında "parti içindeki korku imparatorluğunu sildim" veya "gücünü bir yerden alanlar bu partide olmak zorunda değiller" gibi çok iddialı ifadeler kullandı.
Artık
CHP'de Kılıçdaroğlu "tek lider."
MYK'yı büyük oranda yeni yüzler ve kendi ekibinden oluşturdu.
Yeni tüzüğe göre de istediği zaman bu üyeleri alabilir. Değiştirebilir.
Kılıçdaroğlu'nun en büyük sıkıntısı onu liderliğe taşıyan parti teşkilatına ve delegeye aslında hâkim olmaması.
Sav'a yakın isimlerin desteği ile bu göreve seçilmiş olması.
Bu nedenle Sav ekibinin bir yolunu bulup yakın zamanda "seçimli kurultay" kararı aldırmaları halinde işi çok zor olacak.
Şayet süre olarak teşkilata müdahale imkânı doğarsa
Gürsel Tekin' in lehte değişimi sağlaması mümkün hale gelir.
Ancak
kavga aşılamaz ve Sav'a yakın teşkilatlarla genel seçime gidilirse, Kılıçdaroğlu'nun başarı elde etmesi de pek kolay olmayacak.
Gelinen noktada iki önemli tespite daha yer vermekte fayda var.
Sav, MYK'ya girmesini uzun süre engellediği,
İstanbul İl Başkanlığından uzaklaştırdığı Gürsel Tekin'in yükselişini önleyemedi.
Şimdi kendisine yakın teşkilatlar, Tekin’in kararlarıyla yerinde kalacak ya da gidecekler.
İkincisi, Baykal ve ona yakın isimler,
kaset skandalının bir bakıma intikamını aldı.
Sav, yakın arkadaşı Baykal'ı yarı yolda bırakmakla kalmadı, Baykal'a yakın isimlerin MYK'ya girmesini de engellemişti.
Şimdi Baykal ekibi yeniden yönetime bir yönüyle döndü.
Sav ve ekibi saf dışı kaldı.
Hepsinden önemlisi, haziran başındaki seçimlerde dün itibariyle Baykal'a yakın isimler milletvekili listesinin dışında bırakılacakken, bugün itibariyle Sav ve yakın ekibi liste dışı riskiyle karşı karşıya.
Kılıçdaroğlunun "lider"lik hamlesi ortaya renkli bir tablo ve bir bakıma yepyeni bir CHP çıkardı.
Şu an söylenebilecek tek şey: CHP'yi izlemeye devam edin!
Eylemsizlik maskesiyle
sivillere saldırı
PKK terör örgütü tek taraflı olarak "eylemsizlik' kararını "seçime kadar" uzattı.
Ortada bir sürü iddia dolaşıyor.
Bazı istihbarat yetkililerinin "devlet" adına İmralı'daki
Öcalan ile görüştüğü, onun da örgüte
mektup yazarak "eylemsizlik kararının uzatılması ve
silahlı güçlerin
Kuzey Irak'a çekilmesini istediği" ileri sürülüyor.
Doğru ya da değil.
Sonuçta bu senaryoya uygun bir süreç ilerlediği ortada...
PKK
terör örgütünün
Kandil'deki lideri ya da yeni adıyla KCK Başkanı Murat
Karayılan da geçtiğimiz günlerde
Radikal gazetesine verdiği beyanatta, sebep oldukları sivil katliamları için "özür diliyor" ve bundan sonrası için "sivil kayıpları olmayacak" sözü veriyor.
Sonra bir bakıyorsunuz,
Taksim saldırısı oluyor.
Polis noktasına yapılan ama sivilleri de
hedef alan bir
intihar bombacısı...
Terör örgütü PKK ve uzantıları açıklama yapıyor: "
Saldırının bizimle ilgisi yok."
Sonra ortaya çıkıyor ki,
saldırgan 3 ay önce Kandil'den dönen bir
militan.
2008'de PKK tim komutanlığına kadar yükselen bir
terörist.
Ne denilebilir bu durumda?
Birinci seçenek, Öcalan da Karayılan da aslında örgüte hâkim değil, sadece perde önünde görünen isimler onlar.
İkinci seçenek, Öcalan da Karayılan da iliklerine kadar şiddeti benimsemiş bir örgütün liderleri ve örgütün kurucusu olarak farklı düşünmüyorlar.
Başka bir deyişle, stratejik ve taktik amaçlı "eylemsizlik' ilan ediyorlar ama bu arada kanla beslenen örgütü
hain saldırılarla besliyorlar.
Doğrusu ikinci seçeneği akla daha yatkın buluyorum.
Çünkü Öcalan
tutuklu değilken de PKK benzer eylemler yapıyordu.
33 er olayı hatırlanacağı gibi "eylemsizlik" döneminde yapılmıştı.
Örgüt şimdi de sivilleri hedef almaya başladı.
Taksim saldırısı gibi 9 köylünün öldüğü
Geçitli saldırısının da PKK veya KCK tarafından yaptırıldığı ortaya çıktı.
Kendileri halka saldırıları üstlenmiyor ve hatta yalanlıyorlar.
Böylece kamuoyuna başka, tabana başka, hükümete başka mesajlar veriliyor.
Psikolojik harekât yapıyorlar.
Son saldırının zamanlaması birçok ayrıntıyı tek başına ortaya çıkarıyor.
Saldırı eylemsizlik kararının bitişinin hemen ardında, uzatma kararının açıklanmasının öncesinde gerçekleşti.
Örgüt tabanına "Silah bırakmıyoruz. İstediğimiz zaman saldırırız" denildi.
Devlete de "Kandil'e çekilsek bile şehirlerde istediğimiz yere saldırabiliriz" mesajı gönderildi.
Halka da samimi olmasalar bile "barış istiyoruz" izlenimi verildi.
PKK ya da uzantısı KCK'nın bu
psikolojik harekâtı karşısında devletin zaaf göstermemesi lazım.
Devlet güvenlik zaafı içinde gibi bir izlenim teröristlerin alan hâkimiyeti kurmasıyla sonuçlanır.
Hakkâri ve Şırnak'ta son dönem yaşananlardan iyi dersler çıkarılmalı.
Bunun yolu da Kandil dâhil terör örgütüne alan bırakmamak bu arada da bireysel ve demokratik hakları alabildiğine hayatın her alanına yaymak ile mümkün olur.