Duayen gazeteci Mehmet Ali
Birand, "merkez medya ve
darbe kışkırtıcılığı" konusunda art arda iki cesur yazı kaleme aldı.
Birand,
Taraf gazetesi yazarı ve
Nokta dergisi eski Genel Yayın Yönetmeni Alper Görmüş'ün "Büyük
Medyada
Ergenekon Haberciliği" isimli yeni çıkan kitabı üzerinden sorgulamalarda bulunuyor.
İlk yazısı "Evet, genlerimizde darbecilik vardı..." başlığıyla 19 Mayıs'ta Posta'daki köşesinde yayımlandı.
Genlere kazılan darbeciliği şu satırlarla izah etti:
"Bizim kuşak için devlet daima öncelikli ve haklıydı. Devleti de
Asker temsil ederdi.
Politikacı, üçkağıtçı-yalancı-vatanını pek düşünmeyen-cebini dolduran bir insandı.
Asker ise namuslu ve her şeyini vatana adamış, özveri dolu bir kahramandı.
Üstelik Atamız bu ülkeyi ve laik-demokratik cumhuriyeti koruyup kollama görevini ona bırakmıştı.
Askerin, politikacıyı denetlemeye hakkı vardı.
Politikacı işleri bozduğu zaman, Asker müdahale edebilirdi.
Hatta tereddütlü bir davranışla karşılaştığımızda 'Komutan neredesiniz, devlet elden gidiyor...' diyen yazılar yazdık.
Bizim için, (yani, laik merkez medya mensuplarının büyük bölümü için) öncelik
demokrasi veya
Parlamento değildi.
Genelkurmay daha önemliydi.
Bizler böyle yetiştirildik.
Genlerimize, belki de farkına varmadan darbecilik işlendi.
Komutanların üstünlüğünü sorgusuz kabul ederdik.
Üniformaların pırıltısını yarı hayranlık, yarı korkuyla izlerdik.
Bütün darbeleri anlayışla karşıladık.
Yardımcı olduk..."
Bu satırlar
Türkiye'nin uzun süredir yaşadığı "merkez medya" ve "demokrat medya" ayrışmasının perde arkasını da özetliyor.
"Demokrat medya" süreç içerisinde güçlenmemiş olsaydı, askerleri darbeye
teşvikler devam eder ve Türkiye bugün olduğunun aksine darbeler ve Ergenekon tarzı derin çetelerle hesaplaşamazdı.
Birand dün "Resmin eksik kalan bölümlerini tamamlamak istiyorum" diyerek "Neden darbelere
destek verdik" başlıklı ikinci bir
analiz yayınladı.
Yine çok çarpıcı tespitlere yer verdi:
"Genel algılama, sanki darbeleri asker kendi keyfine veya Washington'dan aldığı işaretlere göre gerçekleştiriyordu.
Hayır, işler o kadar basit değil.
Askeri darbeye iten, zorlayan daima laik kesim olmuştur.
Laik kesim ayırımı da şöyledir:
- Genelde
CHP; sosyal demokrat politikacılar. İçlerinde normal seçimle hiçbir şey olamayacaklarını bilen, asker sayesinde kendine bir pozisyon sağlamak isteyenler.
- Orta ve büyük
sermaye grupları.
- Emekli ve çalışan yargı bürokrasisi.
-
Üniversite öğretim üyeleri.
- Emekli ve
muvazzaf askerler.
- Medya.
Hepimizin de ortak bir hedefi vardı:
Kendi kurduğumuz bir sistemi paylaşmamak..."
Birand, darbeyi teşvik eden "laik kesimi" bu şekilde sıraladıktan sonra bugün yaşanan toplumsal sorunların nedenlerine yönelik de çok önemli çözümlemeler geliştiriyor:
"Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren, bu iki geleneksel düşmana karşı sürekli aynı sert yaklaşımı gösterdik. Kendi sistemimizin mühendisliğini yaptık.
Bu sistemi oluştururken de, bu ülkenin sadece bize ait olmadığını,
dindar kesim ve Kürtler'le de paylaşmamız gerektiğini hiçbir zaman kabullenemedik. Düşünmedik dahi...
Düşünenlerimizi de hapishanelere yolladık.
Ne Cumhuriyet'in siyasi sistemini ne de laik kesimin
egemen olduğu
ekonomik pastayı paylaştık.
'Hep bana-hep bana...' dedik.
Böyle bir
baskı altında kaldıkça, bu iki düşman da radikalleşti. Başka bir cephe oluşturdular ve siyasi-ekonomik pastayı paylaşmak ister oldular.
İşte o zaman da, hemen askere başvurduk.
Demokrasi adına, darbelerle ince ayar yaptırdık.
Askeri, laik kesim kışkırttı.
Onlar da zaten manen hazırdılar.
Verilen görevi yerine getirip 3 defa yönetime el koydular..."
Birand, sıradan bir gazeteci değil.
Neredeyse yarım asır "merkez medya"da görev almış,
Milliyet,
Sabah, Posta,
Kanal D gibi kurumlarda görevler yapmış bir isim.
Yazdıklarına "kendisiyle yüzleşme" ya da "
itiraflar" demek haksızlık olur.
Zira o da 28 Şubat'ta "andıç mağduru" olacak kadar darbeciler ile ters düşmüştü.
O sebeple her iki yazıya "yaşananları
akıl ve vicdan süzgecinden geçirmek" şeklinde bakmak daha doğru.
Benzer bir cesur çıkışı geçmişte "Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım" kitabıyla Hasan
Cemal de yapmıştı.
Bu tarz içe dönük sağlıklı değerlendirmeler, kronikleşen toplumsal gerilimlerin aşılmasında ve hataların tekrar edilmemesinde yol gösterici bir rol oynuyor.
Türk medyasına çok sayıda isim kazandırmasıyla da bilinen Birand'ı, bu öğretici yazılarından dolayı
tebrik ediyorum.