"
Arap Baharı" yaşayan 3
ülkeyi beş gün içinde art arda görme fırsatı elde ettim.
Başbakan Erdoğan'ın
Mısır,
Tunus ve Libya'ya yoğun bir
trafik içerisinde gerçekleştirdiği
gezi, tarihi dönüşümün yaşandığı bugünlerde oldukça heyecan verici öğretici oldu.
3 ülke de "geçiş yönetimi" nedeniyle önemli bir belirsizlik yaşıyor.
Ordusu v
e devlet geleneği güçlü olan Mısır'da siyasi belirsizlik olmakla birlikte, otorite boşluğu bulunmuyor.
Mısır'ın kasım ayı sonundaki "Kurucu
Meclis" seçimleri en kritik süreçlerden birisi.
Tek parti hâkimiyetinde bir sistemden çok partili yapıya geçiş ve muhtemel koalisyonlar,
demokrasi ve uzlaşma kültürü yeni geliştiği için pek kolay olmayacak gibi.
Tunus'ta da bir güvenlik ya da otorite boşluğu hissedilmiyor.
Ancak çok partili yapının getireceği zorluklar, ekim ayındaki "Kurucu Meclis" seçimleri sonrası onları da bekliyor.
Bir de "demokratik haklar" konusunda "yasal sınırlar" bilinmiyor.
Mesela, Tunus'ta bir grup
işçi Manastır havaalanının yolcu kapasitesini azaltacak Enfide havaalanı inşası sebebiyle Manastır havaalanını "işgal altında" tutuyor.
Oysa Manastır'ın da Enfide'nin de işletmesi TAV'da...
Türk firması TAV, Manastır'da sosyologlar tutmuş.
İşgali bitirmeleri için işçileri iknaya çalışıyorlar.
Manastır'daki tüm evlere TAV kendisini ve görüşlerini bildiren el ilanları dağıtmış.
TAV, Tunus'taki en büyük yatırımcı firmalardan...
Havalimanı işgali sizi yanıltmasın, Tunus halkı Türkler'i çok seviyor.
Tarihi ya da siyasi ön yargıları ya da şuuraltı düşmanlıkları yok.
Zaten önemli oranda Türk kökenli Tunuslu var.
Gerek Mısır gerekse Tunus'un yeni bir anayasa ile
demokratikleşme süreçlerinde, yoğun bir
laiklik tartışması yaşayacakları da kesin.
Libya'da durum biraz daha karmaşık...
Güçlü bir devlet yapısı olmadığı gibi, milislerin şehir kontrollerini
Kaddafi'nin güvenlik birimlerinden silahlı çatışmalarla kazanmaları nedeniyle, hem güvenlik hem de otorite boşluğu var.
Milisler,
tek tip olmayan kıyafetlerle, ellerinde çeşit çeşit silahlarla "güvenliği" sağlamaya çalışıyorlar.
Sadece
Trablus'ta 28 milis grubu olduğu ifade ediliyor.
Başka bir deyişle, Libya'da "ulus inşası" süreci de yaşanacak.
Sadece hükümet ve anayasa değişmeyecek, ordusu, polisi ve hatta ilk kez meclisi kurulacak.
Ekonomik sıkıntının olmaması, uluslararası kamuoyunun "
Ulusal Geçiş Yönetimi"ne desteği, bu dönemlerin belki de az yıpranmayla geçilmesini mümkün kılabilir.
Sonuç olarak eski liderleri devirmeyi başaran Arap Baharı'nın, demokratikleşme sürecinde alması gereken daha uzun ve meşakkatli bir yol var.
Türkiye'nin tecrübeleri bu dönemde oldukça önemli...
**
Türkiye'ye ilgi şaşırttı
Başbakan Erdoğan'a Mısır'da gösterilen ilgiyi bir önceki yazımda
analiz etmiştim.
Benzer bir ilgi Tunus'ta da kendisini gösterdi.
Ancak Libya'da durum biraz daha farklıydı.
Erdoğan, bir günde adeta 4 miting yaptı.
Trablus'ta iki kez, Misrata ve Bingazi'de birer kez halka hitap etti.
Kalabalıklar dikkat çekiciydi.
Bir gün önce Trablus ve Bingazi'ye gelen
Sarkozy ve Cameron'dan çok yüksekti.
Özellikle Trablus'un Tacura bölgesindeki kalabalık şaşırtıcıydı.
Osmanlı döneminde, Trablus'u şövalyelerden kurtaran Murat Ağa'nın
kale inşa ettiği bir mekân burası.
Çevresi, "Evladı Türki" olarak biliniyor.
Birçok kişi Türk kökenli...
Tacura belediye başkanının annesinin ismi de "Fatma Türkî."
Başbakan'ın geleceğini duyan çocuk, kadın, erkek herkes Murat Ağa Camii'ne koştu.
Heyecanları görülmeye değerdi.
Bir Tacuralı yaşananları şöyle özetledi: "Kaddafi varken Türkler'e gülümsememiz bile yasaktı. Kimse cesaret edemezdi. Şimdi sevgimizi göstermemiz mümkün hale geldi..."