Şu
reklam filmi var ya, “
Atatürklü”, hayatımızda fırtınalar kopardı.
Televizyon eleştirmenleri anlata anlata bitiremiyorlar, birtakım Internet siteleri hababam yayınlıyorlar, halkımız gözyaşlarını tutamıyor, birtakım “kalpaksız kuvvacıların” da neredeyse belleri gelmek üzere...
Çarşaf çarşaf yazıldı çizildi, magazinciler üzerine sazan gibi atladılar, “making of”u yapıldı:
Haluk Bilginer’nin makiyajı kaç saat sürmüş, baklavalı kazak acaba gene moda olur muymuş, gülleri hangi çiçekçiden almışlar, hani o soru soran çocuk nerede okuyormuş, karnesinde kaç kırık getirmiş, niçin kız değil de erkekmiş, cart curt... Say ki
Oscar adayı
mübarek!
Filmde
Türkçe yanlışı varmış, koskoca Atatürk böyle şey yapar mıymış? Neyse, çok
şükür sonradan düzeltilmiş, “ne falan ne de filan umurunda olmayacak” diyormuş da, şimdi “olacak” yapmışlar, memleket kurtulmuş.
Hani utanmasalar Bilginer’i çıkarıp “büyük kurtarıcıyı nasıl yorumladığından” başlatıp bize Atatürk ilke ve devrimlerini bile anlattıracaklar.
Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu da ilk ve orta dereceli okullarda yardımcı
ders olarak gösterilmesi için tavsiyede bulunacak.
Turgut Özakman da belki resimli romanını yazar: Şu çılgın bankacılar!
Belki dedikodu kitabı bile yayınlanır: Kurulduk ey halkım, unutma bizi, mevduatını da getir... Kredi lazım mıydı çocuk?
Hatta şimdi ben bunları yazdım diye beni cumhuriyet düşmanı olmakla suçlayacak budala bile çıkacaktır,
Aydın Doğan’ın askerleri arasından...
Hemşerim... Adı üstünde, bu bir reklam filmidir, reklam!
Bir belgesel falan değildir yani, hani o kötü TRT yapımları gibi...
Reklamı yapılan,
İş Bankası’dır.
Verilen “
mesaj” da, işte “Atatürk’ün gösterdiği yolda yürüyoruz” gibilerden sıradan bir ucuzluktur.
Reklamcılar bileceklerdir, ürünü tanıtmayan bu tür “prestij” reklamları pek de makbul sayılmazlar. Hiçbir tasarruf sahibini bir İş Bankası şubesinin kapısından girmeye yöneltmeyeceğinden, sokağa atılan paradır!
Reklam yazarlığı yaptığım
gençlik yıllarımda bu tür ilanlar isteyen müşteri, işi bizden daha iyi bildiğinden(!) ya da düpedüz hıyar olduğundan, başlığını da genellikle kendisi yazıp getirirdi: Gurur duyuyoruz! Biz de kendisine derdik ki, beyefendi, sizin gurur ya da utanç duymanız hiçkimseyi ilgilendirmez!
Öyle soyut lafları eveleyip geveleyeceklerine, çocuğa “Atam, sen de bizim gibi bankaya para yatırır mısın” diye sordursalardı, daha iyi ederlerdi.
Atatürk de “o bankayı ben kurdum çocuk, yüzde bilmemkaç kurucu hissesi benimdir,
miras olarak da
CHP’ye bırakacağım” derdi herhalde...
Bunun ötesinde, bu kadar tantanası edilecek bir konu yoktur ortada. Zamanlaması iyi yapılmış, tam da 10
Kasım’a denk düşürülmüş bir reklam filmi, hepsi bu. Başka da bir şey değil.
Fakat sormak isterim: Atatürk’ü bir reklam filminde “kullanmak” suç değil midir? Her ne kadar, reklamı yapılan bir devlet dairesi olsa bile...
Peki ben şimdi bir kitap yayınlasam, masraf edip bir de reklam filmi çektirsem... Atatürk’ü de eski dostum Rutkay Aziz’e oynatsam... Gerçi kendisi Turgut Özakman’ın “Atatürk’ü oynayacak oyuncunun içkisi, sigarası, gece hayatı olmamalı” kuralına pek uymaz ama...
Atatürk çıksa dese ki: Efendiler! Birçok eser şüphesiz unutulup gidecektir, fakat Engin Bey oğlumun bu kitabı ilelebet payidar kalacaktır! Almak için muhtaç olduğunuz para, cüzdanızda mevcuttur. Ben yazarın zeki, çevik ve küfürbazını severim. Binaenaleyh, okuyucular, ilk hedefiniz kitapçılardır, ileri!
Başım belaya girer mi? Girer.
Peki o zaman bankalara niçin ayrıcalık tanınıyor?
Eee, şimdi ne mi olacak? İş Bankası benim bu yazıma çok kızıp
gazeteye reklamı kesecek. Gazete yöneticileri de buna çok bozulup beni kovacaklar. Aman ne korktum ne korktum.