Beşiktaş'ta
tütün deposu varmış,
restore edeceğiz deyip yıkmışlar, bu ne rezaletmiş?
"
Cumhuriyet devrinin endüstriyel mirasıymış" bu... Canım, "çok da üst düzeyde" değilmiş ama, ne de olsa "devri saadet" te yapılmış...
Yani bana
Hilton arazisine inşaat yaptırmıyorsun ama tek parti devrinden yadigâr güzelim tütün deposunu yıkıyorsun! Gerici misin nesin?
Sık sık
yangın çıkardı o depoda, Beşiktaş'ta yaşadığım yıllarda evimizin çatısından seyrettiğim en az iki-üç yangın hatırlarım...
Bizim "kaymakamlık" olarak bildiğimiz
Dolmabahçe Sarayı
Hassa Alayı Kışlası'nın hemen yanındaydı, önünde de ünlü Hayrettin İskelesi...
Öbür yanında da Nuri Demirağ'ın "tayyare fabrikası" vardı, artık o da yok.
Sonra da asıl
vapur iskelesine kadar,
Barbaros Anıtı ve sevimsiz bir park...
Sizin Deniz Müzesi olarak tanıdığınız bina da
vergi dairesiydi!
Sonra, taa Ortaköy'e kadar, kum depoları, kömür depoları, Et ve Balık Kurumu'na verilmiş ve ayrıca Beşiktaş Kız Lisesi yapılmış
Çırağan Sarayı "müştemilatı", çirkin bir yara gibi sırıtan saray enkazının kendisi, bakımsız, berbat bir saray bahçesi yani
toprak zeminli
Şeref Stadı, arada sevimsiz bir Denizcilik Okulu binası, sonra yarısı
Galatasaray yarısı
Kabataş liseleri arasında paylaştırılmış ve aralarına da
duvar çekilmiş Feriye Sarayı, sonra "metruk" saray muhafız kıtası yapıları, Hasan Paşa karakolu...
O kıyının cumhuriyet döneminde görüntüsü bu oldu.
Osmanlı'ya duydukları nefret öyle boyutlara ulaşmıştı ki, Beşinci Murat'ın yıllarca
sürgün yaşadığı binayı kız lisesi, Abdülaziz'in bileklerinin kesildiği odayı erkek lisesinin müdür odası yapmaktan hiç utanmadılar. Saray bahçesine kum çektiler,
balık döktüler, hasbahçede top oynadılar.
Dolmabahçe Sarayı'nın "ıstabl-ı amire" sini yani ahırlarını yıkıp yerine
futbol stadı kondurmayı da büyük başarı saydılar.
Böyle bir örnek dünyada ilk ve tekti: Saray dibinde futbol stadyumu.
Asıl büyük sarayları da "devlet dairesi" yaptılar, hangi daire olduğunu söylemeyeyim...
Burnumuzun dibinde, komünist
Bulgaristan, geçmişten kalmış en dandik kulübeyi bile allayıp pulluyor, kültür mirası olarak koruyordu, biz Çırağan Sarayı'nın yıkıntısına, üzerinde yeşil sinekler uçuşan kurumuş kazurat bırakıyorduk... Biz daha çok devrimciydik de ondan.
Birileri el atınca da kızıyorlar: Turgut
Özal, Çırağan Sarayı'nın yetmiş yıl sonra küllerinden yeniden doğmasına önayak olunca köpürdüler, orada bir
otele ne gerek vardı? Benim emekçi halkımın o otelde kalmaya parası var mıydı bakalım? (Orada kalıp döviz bırakacak olan turist de eşekti herhalde.)
Şimdi de tütün deposunu savunuyorlar: Otel olacakmış... Ne gerek varmış, trafiği tıkarmış...
Belki de haklıdırlar. Tütün deposu öylece korunmalıydı.
"Yapılmaması gereken yanlışlar" örneği, ya da bir "cumhuriyetin günahları" anıtı olarak!