Fakat
gazete köşesinden memleket yönetilemediği gibi, kâğıt üzerinde muhalefet de yaratılamıyor.
Üstelik bu yeni parti, yeni başkanıyla, yalnız muhalefet bayrağını hemen eline almakla kalmayacak, ilk fırsatta iktidara da gelecekmiş!
Fakat bir yandan bunu söylüyorlar, bir yandan "ufukta böyle bir ışığın, böyle bir gelişmenin görünmediğini" de kabul ediyorlar! Bu hazin çelişki, aklı başında olanlarında burukluk yaratıyor; utanma duygusundan hepten yoksun olanlar da pişmiş kelle gibi sırıtıyorlar...
TÜSİAD başkanı Sayın Arzuhan Yalçındağ'ı bu partinin başında görmek isteyenler çıktı. (Satır arası: "Babana söyle de beni buradan kurtarsın." )
Soytarılık boyutunu her şeye rağmen belli bir sınırda tutmaya çalışanlar da "üçüncü kuşaktan bir İnönü'yü", Sayın Gülsün Bilgehan'ı parlatmayı denemişlerdi...
Sonra,
Tuna Bekleviç diye bilinmedik bir gencin peşine takılmayı düşünecek kadar da umarsız kaldılar.
İki gün sonra Deniz Baykal'ın "parlak zaferiyle" sonuçlanacak olan
CHP kurultayı sürecinde ortaya atılan alternatif isimleri, kurultayın hemen ertesi günü unutulacakları için burada zikretmeye bile gerek görmüyorum.
Kimileri, bu yeni partinin "sol" olması gerektiğini ileri sürecek, solun en
küçük bir şansı olduğunu sanacak kadar bulutlarda geziniyorlar... (CHP sol kimliğe bir kavuşsa iş tamammış... Bunlar ikiye ayrılıyorlar, CHP'nin sol olmadığını bilen ama buna dönüşebileceğini düşünen "light" ahmaklarla, CHP'nin eskiden zaten sol olduğunu ama bundan uzaklaştığı için kaybettiğini sanan "hard" ahmaklar...)
Kimileri daha akılcı... Yeni partinin "liberal demokrat" olması gerektiğini kâğıt üzerinde idrak edebiliyorlar ama ülkede bunu destekleyecek bir
sınıf olmadığını, olsa da çok cılız kaldığını göremiyorlar. (İçlerinde hâlâ "merkez sağda birlik" diye saçmalamayı sürdürenler de yok değil. Aslında onlar da, "eskilere", belki Demirel'e, belki Yılmaz'a, hatta belki Çiller'e "ekmek çıkarmayı" umacak kadar küçük ve zavallı insanlar.)
Arkadaşlar, iki yazı "attırmakla"
siyaset hayatına yön verebileceklerini sanıyorlar.
Oysa burası
Fransa değil, yıl 1830 değil, arkadaşların isimleri de Adolphe Thiers, Armand Marrast, Etienne Arago, Charles Remusat falan değil.
İşin matrağı, içlerinde çamurdan gelenler olduğu gibi, "sciences politiques" okumuş olduklarını söyleyenler de var.
Aynı şeyi biz de okumuş olduğumuz için, gökten zembille parti indirme, hele hele ısmarlama lider yaratma girişimlerine çok gülüyoruz!...
Bu memlekette neler olup bittiğini asla anlamadılar ve anlayamayacaklar. Ne ülkenin yapısını tanıyorlar, ne de halkını.
İçlerinde tek ciddiye aldığım, saygı duyduğum adam, Osman Ulagay.
Yıllar önce "Özal'ı aşmak" gerektiğini söylemişti, bunu yapacak adam çıkacağını sanmıştı, şimdi yanılmış olduğunu acı acı
itiraf ediyor. (Özal'ı aşanın aslında Erdoğan olduğunu göremiyor olmasın sakın?)
Fakat huylu huyundan kolay kolay vazgeçemeyeceği için de, şimdi tuttu, bu sefer de "AKP'yi aşmak" diye bir kavram ortaya attı. Bunu başaracak "potansiyel" varmış. Lider de çıkarmış.
Elbette haklıdır. Fakat "teorik" olarak. Uygulamada böyle olamayacaktır.
Görünen gerçekler böyle söylüyorlar, görünmeyen gerçekleri bilemem.
Allah ikimize de ömür verirse,
2018 yılında sevgili Osman ağabey "bir kere daha yanılmışım" başlıklı yazısını yazar, ben de okurum.
Bakalım o zaman kimi aşmayı önerir? Umarım Abüzittin Paşa olmaz bu...