Seksenli yıllarda, Türkiye'de, "
Anadolu solcularına" umut bağlayan iyi niyetli ve saftırık aydınlar vardı.
Anadolu solu (herhalde
Alevi kardeşlerimiz olsa gerek) ülkeyi kurtaracaktı. Kimin elinden? Turgut Özal'ın, yani liberalizmin elinden!
Bu gibi saf ve
temiz aydınlar, fazla kurcaladıkları kontrgerilla örgütü tarafından öldürüldüler. Geride kalan "Kemalist sosyalistler" çapsız oldukları için bu tür cinayetlerden gerekli dersi çıkaramadılar (içlerinde bu cinayetleri "dincilerin" işlediğini sanan ahmak sayısı bugün de çoktur.)
Gene aynı çevrelerde
Gorbaçov'a umut bağlayanlar da vardı.
Sovyet bolşevizminin demokratik içerikli bir sosyalizme doğru "evrilebileceğini" sanıyorlardı...
Gorbaçov açıklık (glaznost) ve yeniden yapılanma (perestroyka) reformlarını gerçekleştirecek,
Rusya özgürlükçü sosyalizme kavuşacaktı...
Ört ki ölem!
Rus komünizmi "reforme" edilemezdi.
Ya olduğu gibi sürecek (ki artık bu da mümkün değildi) ya çökecekti. Çöktü.
Şimdi hem Gorbaçov hem de aymaz Türk sosyalistleri "ne güzel reform yapılacaktı,
Amerika bırakmadı" diye ağlarlar.
İçlerinde Rusya'ya günün birinde komünizmin geri döneceğini sanan ve bunu umutla bekleyen ahmak sayısı da az değildir ha...
O zamanlar, yani Rus komünizminin tarihe karıştığı sıralar (vay anasını, tam yirmi yıl geçmiş aradan), aslında bunun "iyi bir şey" olup sonradan yozlaştırıldığı da pek revaçta bir görüştü...
Yani, Adnan Menderes'in iyi, "etrafının" kötü olduğu şeklinde, benim çocukluğumda pek revaçta olan ahmakça görüş gibi, Lenin iyi, Stalin kötüydü. Bir süre de bununla avundular.
Oysa Leninizm'in bizzat kendisi, Marksizm'in "çarpıtılmış" bir yorumuydu.
Marx, sosyalizmi ve komünizmi, asla ve asla "geri kalmış ülkeler için bir
kalkınma programı" olarak düşünmemişti! (Tayyip Erdoğan'ın kalkınma programından memnun olmayan Türk sosyalistleri en yakın aktara koşup bir yerlerine
kına alabilirler.)
Lenin'in çarpıtmasının peşinden gidenler, hem insanlığa gereksiz acılar çektirdiler, hem bir çuval inciri berbat edip tarih sahnesinden çekildiler (son sığınakları Türk medyasının
dinozor kafesleri, yani bazı köşeleridir.)
"Bütün
iktidar Sovyetler'e, yani
işçi meclislerine" sloganıyla
darbe yapan, ama gelir gelmez o işçi meclislerini hemen partinin emrine veren aşağılık bir bürokrat diktasıydı komünizm... O kadar ki, darbe 1917 yılının kasım ayında yapılmış (bizim takvime göre ekim değil, kasımdır yavrularım), fakat üç ay sonra, 1918 başında yapılan ve yalnızca solun katılabildiği işçi meclisi seçimlerinde komünistler gene de azınlıkta kalmışlardı... İşçi sınıfı komünizm istemiyordu... Bunun üzerine Lenin ne yapmıştı, bilir misiniz? Seçimleri iptal etmişti!
Bu eski defterleri niçin açtım?
Gorbaçov seksen yaşında. Kendisine bağlanan birkaç yüz
ruble emekli başkan maaşıyla geçinemediği için şimdi Louis Vuitton'un çanta reklamlarına çıkıyor (onun
kral arkadaşı ve iflah olmaz bir Gorbaçovcu olan
Zülfü Livaneli bizim burada hiç olmazsa kendi kendisinin reklamını yapmakla yetiniyor.)
Gorbaçov, geçen gün The
Guardian gazetesine verdiği bir demeçte, hatalarını kabul etmiş, bundan sonra "pop müziğiyle uğraşabileceğini" söylemiş. Ne güzel... Gorbaçov çalsın, Zülfü Livaneli söylesin... Ya da Mihail söylesin, Zülfü göbek atsın, biz de seyredelim alkışlayalım.
Çantanı kolla Mihail Sergeyeviç, burası yirmi birinci yüzyıl!