Malum teranedir:
Fotoğraf icat edildiğinde "resim sanatını öldürecek" denilmişti, sinema icat edildiğinde de "tiyatroyu öldürecek"...
İnternet siteleri için de "yazılı basını öldürecek" denildi,
gazete satışları arttı. Gazetenin ölmeyeceğini görmek için çok derin düşünen bir mütefekkir olmak gerekmiyor. (
Televizyon çıktığında da aynı şey söylenmemiş miydi sanki?)
Vatandaş bin yedi yüz liraya
tablet alacak, oradan okuyacak, böylece elli
kuruş vermekten kurtulacak, eline de
mürekkep bulaşmayacakmış!
Peki bile bile niçin bu zırvayı sürüyorlar önümüze?
Çünkü önem kazanmak, ciddiye alınmak istiyorlar. Bu arada reklam da tabii...
Haklarıdır. Elbette azıcık da abartacaklar, onu da anladık.
Fakat yarışa sağlam yerden başladıkları söylenebilir mi?
"Haber sitesi" adı altında faaliyet gösterenler yani...
Hayır, çünkü "altyapıları" yok, kadroları yok (oturdukları yerden üç kişiyle dönüyor iş), gerekli yatırımı yapacak çapları yok, paraları yok. Milyonlarca dolar yatırım isteyen bir "müesseseye" karşı ellerini ceplerine atıp çıkarabildikleri hepi topu birkaç bin dolardır. Eh, müşterileri de üç bin kişi, beş bin kişi.
Alabilecekleri reklam da çok sınırlı... Kurtarmaz yani.
Bunun için "tıklanma sayısını arttırma" yöntemleri, daha doğrusu birtakım çakallıklar deniyorlar tabii. Başlık niyetine "teaser" veriyorlar, seni derin bir labirente sokup oradan oraya dolaştırıyorlar, aradığın habere sekiz tıkla ancak ulaşıyorsun...
Kaldı ki, günün içinde sitelere girip girip çıkanlar da tıklanma oranını elbette arttıracaklardır.
On kişi aynı siteye beşer kere girip çıksa, elli kişi girmiş gibi gösterilir reklam ajansına.
Yatırım yapılamayınca, haberde "arakçılık" yöntemine saptılar, ister istemez. Ya yazılı ve görsel basından, ya da düpedüz birbirlerinden "iktibas" yapıyorlar. Maliyet, sıfır lira.
Çeşitli gazetelerin köşe yazarlarından da iktibas, diğer bir yol. Tek kuruş ödemiyorlar. Eskiden yazıların tamamını yayınlarlardı, bu açıkça hırsızlıktı.
Şimdi bir kısmı hırsızlığı sürdürürken, bir kısmı da ilk paragrafları alıyor, sonra "link verme" yöntemiyle yazarın gazetesinin asıl sitesine gönderiyor okuru.
Ama kendince ilgiyi de çekmiş oluyor. "Tık" aldın mı, aldın.
Bu yeterli.
Diğer bir yanlışı da, "psikopatları küfüre kışkırtmakla" yaptılar.
"
Okur yorumu" adı altında, her canı isteyenin her ağzına geleni söylemesine çanak tuttular.
Ağzına geleni yazmak artık çok kolaydı, "bir tık mesafesinde", one click away! Kâğıt yok,
kalem yok, zarfa koyup pul yapıştırmak yok, kalkıp postaneye gitmek yok. "Rümuz" kullanıldığından, kimlik gizlemek yani kendini saklamak da son derece kolaylaştırıldı, hatta
teşvik edildi.
Böylece, İnternet siteleri, ruh hastalarının
beyin çöplüğüne dönüştüler. (Bendeniz bu sayede hem
Ermeni hem de
Yahudi asıllı olduğumu, çocukluğumun Balat'ta geçtiğini ve olmayan ağabeyimin ayakkabılarını giyerek okula gittiğimi öğrendim!)
Beni "Fransızca bilmekle suçlayan" manyak gördüm yahu İnternet'te, daha ötesi var mı?
Sonra, "
hesap sorulduğunu", davalar açıldığını, cezalar ödendiğini görünce çoğu bu "önüne gelen ruh hastasına yorum yaptırma" sevdasından vazgeçti.
Sitecilik aslında iki küme gazetecinin işine yaradı.
Bir: Şu ya da bu nedenle, kısa ya da uzunca bir süre işsiz kalan arkadaşların, susmama, kendilerini unutturmama, ortadan bütün bütüne kaybolmama ihtiyaçlarını karşıladı. (Yeni bir iş bulur bulmaz siteyi miteyi hemen bırakanlar oldu.)
İki: Medyada sıfırı tüketmiş, artık hiçbir umarı kalmamış, ya da çalışsa çabalasa bugün bulunduğu noktadan daha ileri gidemeyeceği anlaşılmış bazı kişilerin oyalanma ve "yara kaşıma" platformu oldular bu siteler...
Kimisi hiç
imza atmıyor, kimisi de "imzası lekeli" olduğu için takma adın arkasına saklanıyor.
Kimisi bunu kendini çok ciddiye alarak yapıyor, kimisi de "o ona çaktı, bu buna çaktı" dedikoduculuğundan ekmek çıkarmaya çalışarak. İşi garantiye almak için de "bilmemkim buna çok kızacak" diyorlar. Tercümesi: Bak sana ne demiş, uyuma,
atlama, şuna bir tepki göster de biz de alıp buraya koyalım, işimiz yürüsün!
Hadi şimdi yazsınlar bakalım:
Bugün de bize çaktı.
Çakılacak
ağız bizim çekice yakın gelir.