Kendi başımıza gelince şaşırıyoruz, yakın zamana kadar dünyaya kapalı olduğumuz için bilmedik ve öğrenmedik: Bazı eyaletlerin birlikten "ayrılma hakkının" kavgası yüzünden Amerika'da dört yıl içinde altı yüz kırk bin kişi ölmüştü...
Biz o sayıya çok
şükür henüz ulaşmadık ama iktidara Türk faşistleri gelirlerse ve
Kürtler bu kez sağlama ayaklanırlarsa korkarım ulaşırız da!
Geçen gün bir laf ettim, "iki
halklı tek ulus-devlet var mı" diye, bir Allah'ın kulu çıkıp da var demedi.
Oysa var.
Belçika var,
İspanya var (üç halklı),
İsviçre var, o da üçlü,
Finlandiya var, Büyük Britanya bile var...
Belçika yapay bir devlet,
Fransa ile
Almanya arasında "tampon
bölge" niyetine zorla oluşturulmuş (her iki dünya savaşında bu da işe yaramamıştı), şimdi de "AB merkezi" olarak tutulmak isteniyor ama gene de bölünme sinyalleri veriyor.
Yugoslavya da böyleydi, dağıldı.
İspanya'da hem Katalanlar hem de Basklar...
Fransa da, "çeyrek" halk olarak Brötonlar'ı ve Korsikalılar'ı sayarsanız iki buçuk halklı...
Büyük Britanya'da hem İskoçlar hem Galliler, azıcık kalmış İrlandalı'yı da katın, yani "Kelt" unsurunu... Niçin bu halkların takımları
futbol şampiyonalarına ayrı ayrı katılırlar, hiç kafanızı kurcalamadı mı?
United Kingdom, adı üstüne "
birleşik krallık" ama içinde kimlikleri farklı dört ayrı eyalet var. (Buna karşılık Almanya daha bir bütündür. Federasyondur ama yalnızca
yönetim açısından. Çünkü tek halktır.)
Demek ki olabiliyor.
Olabiliyor da, nasıl?
Sistemin iki yönlü işlemesi şartıyla.
Bir:
Merkez yönetimi çevre halklara özgürlüklerini verecek, kimliklerini tanıyacak. İspanya'da Katalanca kitap yayınlamak, Baskça konuşmak serbest.
Galler bölgesinde bütün isimler, bütün tabelalar iki dilde. İskoçya'nın kendi merkez bankası bile var, parasını kendisi basıyor. İsviçre'ye gidenler bilirler,
Cenevre-
Zürih yolunda Fransızca tabelalar birdenbire
bıçak gibi kesilir, Almanca tabelalar başlar. Finlandiya'da iki
resmi dil kullanılır, Fince ve İsveççe.
Tanınan haklar hem kültürel olacak, hem de yönetime ilişkin... Bölge yönetimleri ağırlık ve önem kazanacak. Fransa bunu sağlayamadı ama İspanya'da her bölgenin kendi ayrı bayrağı, parlamentosu, hükümeti bile var! (Bunun için ille Katalan ya da Bask olması şart değil, Endülüs de böyle haklara sahip, Galiçya da, Estremadura da.)
İki ve de lakin: Merkez kültürü ister istemez "başat" olmak zorunda!
"Çeşitlilikte birlik" için bu şart.
Haklarını elde etsen de "kıyıda" olduğunu bilecek, merkeze uyacaksın.
Her Katalan hem kendi dilini konuşur, okur yazar ama hem de Kastilyaca, yani "standart İspanyolca" bilmeye mecburdur. Fince iş göremeyen İsveçli
azınlık mensubu Finlandiya'da yaşayamaz. Fransızca bilmeyen Bröton ancak köyünde süt sağar. İngilizce'si zayıf Cardiffli Londra'da iş de bulamaz.
Gelelim Türkiye'nin yarınına...
Kürtçe oku yaz, gazeteni çıkar, televizyonunu seyret, kitabını yayınla, okulda dil dersini de al, ama fiziği kimyayı, matematiği Türkçe'den öğreneceksin. Ankara'ya Kürtçe dilekçe yazarsan kime anlamaz. Yalnızca sana özel "Kürtçe SABAH" edisyonu da yapamayız. Gazeteyi "To Proi" olarak bir de Rumca basamayacağımız gibi.
Yani
şeker kardeşim, senin asıl niyetin, asıl derdin özerklik mi,
bağımsızlık mı, karar ver.
Bağımsız olursan sen kaybedersin.
Vize koyarız,
Diyarbakır elçiliğimizden izinle gelirsin İstanbul'a, üç aydan fazla da oturamazsın, Avrupa'nın bize yaptığı gibi.
"Kırmızı çizgilerimizi" iyi belle ve de gözünü seveyim onları çiğnemeye kalkma.
Bir de düşün, atağa kalkmış yeni Türkiye'nin vatandaşı olarak kalkınmadan pay mı istersin, dandik bir
Afrika ülkesi gibi herşeye sıfırdan başlamak mı?
SABAH