Atatürk düşmanı değilim! El insaf!
Son günlerde beni “oturduğu yerde popo büyütmekle” suçlayanlar çoğaldı:
Mustafa Mutlu’ya şimdi
Hıncal Uluç da eklendi.
Bu adamların erkek poposuyla niçin bu kadar ilgili olduklarını anlayabilmiş değilim, belki Dr.
Haydar Dümen bir açıklama getirir.
Fakat sevgili Hıncal ağabey daha başka bir şey de yaptı: Beni aynı zamanda “Atatürk düşmanlığıyla” da suçladı.
Böylece başıma ne belalar açacağını hiç düşünmemiş, sağolsun.
Çünkü bu memlekette birine bir
etiket yapıştırılınca, kalır. Şarkıcı Emrah hâlâ Küçük Emrah olarak tanınıyor, adam otuz altı yaşında. Küçük Ceylan kaç kere evlendi boşandı, yenisini doğurmadıysa iki çocuk anası. Eski dostum Egemen Berköz “
genç kuşağın umut verici şairlerinden biri” olarak geçiyor, yaşı altmış beş.
Bizim de adımız bir kere küfürbaza çıktı ya, ömrümün sonuna kadar her gün din ve ahlak sohbetleri yazsam silemem. Onun için, aldırmıyorum.
Hıncal ağabey benim “kendimi ziyan ettiğimi” söylüyor, belki de haklıdır, umurumda da değildir. Evet, şu anda kafamı kurcalayan en önemli mesele, bir an önce şu yazıyı bitirip ondan sonra akşama kadar piyanoda
Mozart’ın Re Minör Fantezi’sini çalışmak... Kusura bakmayın, memleket meseleleriyle günde birkaç saat ilgileniyorum, o da ekmek parası için. Gazete köşesinden vatan kurtaramam, kurtaranlar var, onlara gidiniz.
Fakat şu Atatürk düşmanlığı, hem ağır hem de çirkin bir yakıştırma ve de yapıştırma.
Devlette çok önemli ve gizli görevler üstlenmiş bir dostum geçenlerde bana “İttihatçı düşmanı” demişti, ben de “düşmanlık değil, sert ve acımasız
eleştiri sözkonusudur, aman kavramları karıştırmayalım” diye uyarmıştım onu, hadi bunu geçelim.
Fakat öteki, çok ciddi ve çok tehlikeli.
Vurulursam Hıncal ağabeyin vicdanı belki ancak sızlar... İşin kötüsü, birlikte yapmayı düşündüğümüz yeni bir
Moskova gezisi de suya düşer!...
Ben Atatürk düşmanı değilim.
Atatürk’ü sevdiğimi defalarca, hem de defalarca belirttim, ama
Türkçe yazmadığım için Hıncal anlamamış.
Ancak... Ben Atatürk’e, muhterem Türk faşistleri gibi “Tanrı” gözüyle bakmıyorum, ona tapmıyorum. Tam tersine, böyle bakılmasının ve davranılmasının ne kadar yanlış olduğunu, bunun Atatürk düşmanlarının ekmeğine nasıl yağ sürdüğünü anlatmaktan dilimde tüy, kalemimde
mürekkep bitti.
O kadar ki, bazı dinci arkadaşlarım benimle “Engin de Atatürk’e pek bayılır canım, ne buluyorsa” diye dalgalarını geçiyorlar. (Evet ya, laik arkadaşlarım olduğu gibi dinci arkadaşlarım da, komünist arkadaşlarım olduğu gibi faşist arkadaşlarım da vardır... Hanginize tuhaf gelecekse gelsin. Ben bunların hepsini aştım.)
Haaa, mesele şu: Atatürk adına yapılan hıyarlıkları eleştirmeyi, Hıncal ağabey, Atatürk’ü eleştirmek sanıyor.
Ankara şehrinden pek hazzetmemeyi de, “Atatürk’ün yarattığı şehire dil uzatmak”...
Ayrıca Atatürk’ün de eleştirilecek yanları yok değildir: En önemlisi, şu “güneş-dil teorisi” yanlışı.
Olsun, ben onu yanlışlarıyla da çok severim, içkisiyle de, yalnızlığıyla da.
Tıpkı, torunu yaşında kızlarla şapır şupur resim çektirip bunu “reklama tahvil etmekten” utanmayan Hıncal ağabeyi de çok sevmek gibi bir şey canım!
Ben Kemalist değilim, Atatürkçü’yüm.
Çünkü Atatürk’ün kendisi de Kemalist değildi.
En yakın dostları Fethi Okyar da,
Salih Bozok da, Nuri Conker de Kemalist değillerdi. Kemalist olan, daha doğrusu bu ideolojiyi üreten, İsmet
İnönü’ydü, Recep Peker’di.
Ve de kimse kusura bakmasın: Oyumu
Cumhuriyet Halk Partisi’ne vermeyi düşünmüyorum. Bunu 1973 ve 1977 seçimlerinde yaptım, bir daha yapmam.
Peki ya, Hıncal ağabeyin partisi MHP’ye?
Hayır. Apo’yu asamadığı gün, Sayın
Devlet Bahçeli benim gözümde bitti.
Aman Sayın Hıncal Uluç da bitmesin.