İstanbullu
gazete yöneticileri birtakım saçma sapan konuların okura ilginç geleceğini sandıkları için de, "uzaydan haberler" okumak zorunda kalıyoruz.
Açıp bakıyorum, şaşıp kalıyorum:
Mesut Yılmaz, "
Aytaç Paşa'nın önünü ben kestim", demiş.
Kıvrıkoğlu Paşa, Özkök Paşa'nın yerine Aytaç Paşa'yı istermiş... Ecevit de Kıvrıkoğlu'nun süresini uzatmak yanlısıymış... Kıvrıkoğlu, bu konuda Çakmakoğlu ile görüşmüş... Bahçeli de sıcak bakıyormuş...
Ama Kıvrıkoğlu demiş ki, "Yılmaz'a bunu kabul ettiremezsiniz..." Çünkü Kıvrıkoğlu Yılmaz'ı rahat ettirmemiş... Ecevit ısrarcı olmuş ama Yılmaz taviz vermemiş... Bunun üzerine Kıvrıkoğlu, Özkök'ün
emekli edilip yerine Yalman'ın getirilmesini istemiş... Ecevit'in buna aklı yatmış, çok da çaba sarf etmiş ama Yılmaz gene işi bozmuş... Kıvrıkoğlu,
devir teslim töreninde Özkök'le ilgili endişelerini dile getirmiş... Algılama sorunları varmış... Çiller'in de izlediği törende yaptığı konuşma, Özkök'e uyarı mahiyetindeymiş... Sezer'in de şeref madalyası taktığı törendeki konuşmaların satır arası şifreleri önemliymiş... Özkök de, Kıvrıkoğlu'nun kendisiyle ilgili değerlendirmelerini değerlendirerek polemiğe girmek istemediğini söylemiş... Başer Paşa tartışmaya katılarak tartışmak istemediğini belirtmiş...
Siz bana ne anlatıyorsunuz hemşerim?
Kavaklıdere
otobüs durağı mı ulan burası?
Ben mecbur muyum sizin geçen yüzyılda geçen
bürokrasi dedikodularınızı çekmeye,
Ankara büroları?
Falanca
paşa hükümetle uyum içindeymiş de filanca paşa gelirse belki
darbe yaparmış... Bakalım ne olacakmış...
Sevgili Ankaralılar... Bizim şehrimiz,
evet kalabalıktır, gürültülüdür, pistir, üstelik pahalıdır.
Ama böyle şeylerle de kafamızı yormayız hiç.
Burada her çeşit manyaklık vardır ama hiç olmazsa bu tür
siyaset yoktur.
Eskiden Meserret Kıraathanesi'nde bilardo oynarken üretilirdi bu muhabbet,
Talat Paşa Enver Paşa'ya "sen bir muhterissin" diye haykırmış,
Cemal Paşa sessiz kalmış, Yakup Cemil Bey darbe hazırlığı içindeymiş, "ikisini de asacağım" demiş,
Mustafa Kemal Paşa'yı Harbiye Nazırı yapmak istiyormuş ama Enver buna hiç de sıcak bakmıyormuş, Ömer Seyfettin Bey
Sirkeci tramvay durağına giderken koluna yapışmış da "cancağızım dikkatli ol" diye fısıldamış, Bahaettin Şakir Doktor Nazım'a Tokatlıyan'da yemek yerken rastlamış da fırkanın kâtib-i umumisi Mithat Şükrü Bey'i sormuş, falan filan.
Çok
şükür kurtulduk, çok gerilerde kaldı bunlar.
Sevgili Ankaralılar... Sık sık bizim buraya geliniz... Otuzlu yıllarda da her Ankara seçkini fırsat buldukça trene atlar, soluğu İstanbul'da alırdı.
Kafanızı dinlersiniz...
Denizimiz de var, bekleriz.