Askerlik görevinden kaçmak için
çürük raporu aldığı iddia ediliyor.
Başkan, bu iddialar karşısında küplere biniyor, iddia sahiplerini mahkemeye vereceğini vurgulu bir şekilde söylüyor. Ne var ki kamuoyu
Savcı Bey'in savunmasından, yıllar önce alınmış raporun (o alınan raporun da sahte olduğunu söyleyenler var) savunmasından ikna olmuş gibi gözükmüyor. Bir hafta önce "Komando olur" diye rapor tutulan
Eminağaoğlu'nun daha sonra "çürük" raporu alması kafalardaki soru işaretlerini çoğaltıyor. Oysa Eminağaoğlu'nun bu ithamdan kurtulması oldukça kolay. Gider bir hastanede muayene olur. Hastalığını ispatlar ve aklanmış bir "savcı" olarak görevine devam eder.
Aslında Başkan, öteden beri tartışmaların göbeğinde. Kendisi halen
savcılık görevini yapıyor ama siyasî her konuda görüş beyan etmekten geri durmuyor. Hatta görülmekte olan bazı mahkemeleri etkileyecek, bir bakıma ihsas-ı rey sayılacak yazılar yazıp
Cumhuriyet isimli bir gazetede bunları neşredebiliyor. Şayet
YARSAV, "
dernek statüsünde bir meslek birliği" ise ve üyeleri halen görev yapan savcılar ve hakimlerden oluşuyorsa fazla ideolojik pozisyon almamalı kendine. Ama Başkan her siyasî davaya tarafmış gibi davranıyor, organizasyonlar yapıyor, ilişkiler yönetiyor...
Ergenekon davasından
tutuklu yargılanan
emekli Org. Hurşit
Tolon, "YARSAV Başkanı'na brifing verdim." diyor ve Eminağaoğlu'yla yediği "periyodik yemekler"den bahsediyor. Oldu mu şimdi bu? Darbe planlamakla suçlanan ve tutuklu yargılanan eski bir
komutan, halen savcılık yapan YARSAV Başkanı'nı bu kadar telkin altında tutabilir mi?
Ömer Faruk Bey, ünlü
İngiliz gazetesi Guardian'a verdiği mülakatta "Almanya'da Nazizm, İtalya'da faşizm neyse, Türkiye'de
İslam odur" manasında sözler söylüyor. İnsaf! Dahası ayıp! Bir yargı mensubu, böyle saçma analizler yapabilir mi? Bu kadar ilmî gerçeklikten uzak yorum yapan biri, meseleyi daha ileri aşamaya da götürebilir. Nitekim oluşan
imaj da budur.
İddialara göre Meclis'ten 411 oyla geçen başörtüsü değişikliğini
protesto etmek isteyen
laiklik yürüyüşüne katılmaları için üyelere
baskı yapılması ve o mitinge bizzat
yönetim kurulu üyelerinin katılması hukukçuların tepkisini çekiyor. Başkan, Ergenekon davasında adı geçen, tutuklu ve firarî kişilerle limanda gizli toplantılar yapıyor. Toplantıya
Ergün Poyraz,
Levent Ersöz ve İşçi Partisi'nin yetkilileri iştirak ediyor. Hepsinden korkunç bir iddia: AK Parti'nin kapatılması ile ilgili dosyanın önemli bir kısmını YARSAV Başkanı hazırladı. Bazı dosyalara "a.gül" adının verildiği ve isminin yanına parantez içinde "Ö.Faruk hazırladı" diye notlar düşüldüğü Ergenekon iddianamesindeki bazı belgelerde geçiyor.
YARSAV Başkanı ile ilgili iddiaları sıralamaya kalksam bu sütun yetmez. Zaten gerek de yok. Çünkü bir kişiyi
hedef almanın bir anlamı da bulunmuyor. Önemli olan, YARSAV'ın,
adalet mekanizmasının objektif ve meslekî çerçevesini çoktan yitirmiş bir görüntü vermesi. Bu durum, Eminağaoğlu'nun
asker kaçağı olup olmamasından, sahte rapor düzenletip düzenletmemesinden daha mühimdir.
Bir zamanlar POL-BİR ve POL-DER gibi dernekler vardı. 12
Eylül öncesi güvenlik güçlerimiz ikiye bölünmüş; POL-DER ve POL-BİR çatısı altında kendilerine ideolojik birer
kamp seçmişlerdi. Hatta sağcıları solcu polisler sorgular, işkenceye tabi tutar; solcuları da sağcı derneğin polis memurları baskı altında tutardı. Sonuç malum! Tarafsız kalmak mecburiyetinde olan güvenlik güçleri, resmen yanlışlara ortak oluyordu. YARSAV, maalesef böyle bir noktaya doğru gidiyor. Hiçbir insan bu kuruluşun "meslekî bir birlik" olduğunu düşünmüyor artık. Bu
algı bile durumun ne kadar vahim olduğunu ispat ediyor. Önce bu imajdan çıkmak, sonra daha sakin ve hukuk adamına yakışır olgunluk göstermek ve adalete gölge düşürecek fevri davranışlardan vazgeçmek gerekiyor. Yazık değil mi, adalet dağıtması gereken yargı ile Ergenekon arasında bağlantılar kurulması!