Bir grup
gazeteciyle
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın
Ortadoğu gezisini takip etmiştik.
Mısır,
Tunus,
Libya seyahatinden iki gün sonra yine yollara düştük. Bu sefer
Birleşmiş Milletler 66. Genel
Kurul toplantıları için New York'taydık. Başbakan Erdoğan, yoğun bir
trafik içinde ikili görüşmeler yaptı. Dünya liderlerinin, hatta dünya medyasının
Türkiye'ye özel ilgi göstermesi gözden kaçmıyor. ABD Başkanı Barack Obama'nın ikili temaslarda bulunduğu programında Erdoğan görüşmesine büyük önem atfediliyor. Obama-Erdoğan görüşmesinin saatlere yayılması bile özel bir anlam taşıyor.
Art arda gelen iki seyahatin sonunda şu gerçeği daha yakından hissediyorsunuz: Ortadoğu'ya gidiyorsunuz, gözler Türkiye üzerinde. Batı'ya gidiyorsunuz, hakkında en çok konuşulan
ülke Türkiye. Bu yeni bir durum. Bu manzaraya bakıp sadece 'Vay be! Meğer biz neymişiz' demek, hamaset çadırının altına gizlenerek tarihi mesuliyetten kaçmak anlamına gelir. Gerçek şu ki Türkiye'nin sorumluluğunu artırıyor; artıracak da.
Türkiye dışarıya açıldıkça içerideki prangalar tek tek devreye sokuluyor. Ortadoğu seferi başlar başlamaz
PKK-MİT görüşmelerinin gizli kayıtları internete düşmüştü. O kayıtları yayınlayan PKK hangi güçlerin ekmeğine yağ sürdüğünü ortaya koymuştu. Taşeron
örgüt, Türkiye'nin Ortadoğu'da üstlenmek istediği rolü, efendileri adına, bertaraf etmek istiyordu. Türkiye büyük bir heyetle New York'a geldiğinde
taşeron örgüt yine boş durmadı ve kanlı
eylemlerine başladı. Art arda yapılan vahşi saldırılar, dünya çapında rol üstlenmeye hazırlanan Türkiye'nin imajını sarsmayı hedefliyordu.
Ankara'nın göbeğinde patlattıkları
bomba ile yine masum insanların canına kıydı. Niçin?
Kürt sorununda nasıl olumsuz bir gelişme yaşandı ki bu vahşi örgüt yeniden harekete geçti ve hiçbir suçu, günahı olmayan insanları katletti? Daha fecisi de var. Kanlı
terör örgütü Siirt'te içinde 6
genç kızın bulunduğu araca uzun namlulu
silahlarla ve el bombalarıyla saldırdı. 4 genç kızımız hayatını kaybetti. Bu
katliam hem Siirt'te büyük bir infiale neden oldu hem bütün Türkiye'de. Siirt'teki Kürt vatandaşlar vahşi
cinayeti
protesto ettiler. 27
sivil toplum kuruluşu menfur saldırıyı kınadı. Daha bu olayın şoku yaşanırken teröristler hafta sonu Belenoluk Jandarma Karakolu'na saldırdılar; 6 askerimiz şehit oldu.
Bir değil, iki değil; bu imansız örgüt, Türkiye ne zaman uluslararası arenada inisiyatif alsa kanlı ve kirli bir eylem yapıyor. Daha doğrusu, PKK'nın iplerini elinde tutan güçler, her kritik görüşme öncesinde
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne
mesaj gönderiyor. 'Prangalarını unutma' diyor. Taşeron örgütün sırtına binen binene! Her kanadı bir güce teslim olmuş çoktan. O yüzden son dönemde küçücük çocukları diri diri yakmaya kalkışıyor, sabah namazına giden bir din adamını
sokak ortasında şehit ediyor, fakir halkı haraca bağlıyor, canından bezdiriyor...
PKK'yı lanetlemek yetmez. Zaten ruhunu çoktan Mefisto'ya teslim etmiş örgüt yöneticilerinin umurunda da değil tepkiler. Türkiye asıl yapacağını yapmak zorunda: Kürt sorununu demokratik hamlelerle çözmenin yanında, elinde silah olan adamın bileğini bükmek artık şart oldu.
Türkiye, teröre karşı yeni bir strateji üretmek zorunda. Bu yapılırken asla unutulmamalı ki PKK bir piyondur, onu alt edebilmek için örgütü içeriden ve dışarıdan kuşatan ahtapotu hesaba katmak gerekir. Tabii ki Türkiye, dünya dengelerinde hayati bir rol üstlenmeyi hak ediyor. Tarihi, kültürü, siyasi tecrübesi, coğrafik konumu vs. bu ülkeye büyük avantaj sağlıyor. Türkiye, on yıldır bu avantajları aktif bir şekilde kullanmak istiyor. Ancak böyle kritik bir süreçte çok akıllı ve dikkatli politikaların geliştirilmesi gerekiyor. Hamasetin sebep olacağı ufuk darlığına kendimizi kaptırırsak,
Allah korusun, daha kötü hadiseler de yaşayabiliriz. Türkiye, dünya dengelerini akılla, mantıkla, stratejiyle yeniden düşünmek, hamlelerini doğru yapmak zorunda. Prangalarından kurtulan Türkiye, sadece bu ülkede yaşayan insanlar için değil; dünya için de yeni bir umuttur.
Doğru zamanda doğru bir kitap
Darbecilerin Başbakan Adnan
Menderes ve arkadaşlarını idam etmesinin üzerinden 50 yıl geçti. O korkunç cinayet hâlâ hafızalarımızda. Katiller o meşum cinayeti ibret-i alem olsun ve millet korksun diye yapmıştı. O plan tutmadı. Millet, Menderes'in aziz hatırasını hiç unutmadı. Unutmaması da gerekiyor. O dönemi aydınlatacak eserlere ihtiyaç var.
İşte Taha Akyol'un son çıkan kitabını (Demokrasiden Darbeye-Babam
Adnan Menderes/Doğan
Kitap) gördüğümde bu duygularla yaklaştım esere. Akyol,
merhum Başbakan Menderes'in oğlu
Aydın Menderes ile uzun bir söyleşi gerçekleştirmiş. Önce sanıyorsunuz ki bilinen bazı konular tekrar gündeme getiriliyor. Hiç de sanıldığı gibi değil. Aydın Menderes, babası ile ilgili çok çarpıcı bilgiler paylaşıyor. Menderes ailesinin yaşadığı dramın paralelinde Türkiye'nin yaşadıklarını içiniz parçalanarak okuyorsunuz. İlk defa duyduğum, ilk kez okuduğum detaylara rastladım. Zaman zaman gözlerim yaşardı, kalbim burkuldu.
Taha Bey, usta ve araştırmacı gazeteciliğini de devreye sokarak kitabı sadece hatıra çerçevesinde tutmamış. Aydın Menderes ile ülke meseleleri konusunda ufuk turu da yapmışlar. Vakıa bazı yaklaşımları fazlaca dengeci ve temkinli buldum; çünkü hangi
tedbir alınırsa alınsın o korkunç cinayeti işleyenlerin durdurulmasının kolay olmadığını düşünüyorum. Hatta bazı konulardaki aşırı temkinin pervasız ve küstah kadrolara cesaret verdiğini de sanıyorum. Ama bu itirazımın kitaba gölge düşürmesi mümkün değil. Kitap gayet güzel olmuş ve tarihe yeni bir sayfa açmış. Taha Akyol'u
tebrik etmek gerekiyor.
Eser Aydın Bey'in sadece hafızasının duruluğunu ortaya koymuyor; aynı zamanda zihninin ülke meselelerine ne kadar açık olduğunu da ispat ediyor. Meraklısı için kaçırılmayacak bir kitap. Okurken merhum şehit başbakan ve arkadaşlarına dua etmeyi unutmayın. Fazlasıyla hak ediyorlar çünkü...
PANORAMA
BAŞBAKAN Yardımcısı
Bülent Arınç '
müjde' mahiyetinde bir açıklama yapmış.
İnternet yasası bir ay içinde çıkarılacakmış. Güzel. Böyle bir çalışmaya ihtiyaç vardı. Bunu da ancak Arınç gibi pratik bir siyasetçi yapabilir. Ancak çıkacak yasanın önemli bir eksiği var. Böyle önemli bir konuda
hazırlık yapılırken hiçbir gazete ve televizyon yetkilisine haber verilmemesi vahim hatalar doğurabilir. İnternet yasası sadece internet yöneticileri ile konuşularak çıkarılamaz. Üstelik en çok okunan siteler zaten gazetelere ait. Dünyanın her yerinde gazeteler internet siteleri ile
telif hakları konusunda ciddi problemler yaşıyor. Bütün taraflarla enine boyuna konuşulmadan
internet yasası hazırlanamaz ki...
MUHSİN Yazıcıoğlu'nun helikopteri düştüğü andan itibaren olayın üzerinden bazı şüpheler hiç eksik olmadı. O kuşkuları izale etmeden vicdanların o müessif hadiseyi kabul etmesi mümkün değildi. Dosyayı bir hamlede kapatmak isteyenler de oldu. Neyse ki Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, çok doğru bir hamle yaparak 'kaza'nın peşini bırakmadı, araştırmaları derinleştirdi. Tabii bir de gazeteniz Zaman, meselenin takipçisi oldu. Bu hafta içinde çıkan yeni bilgiler ve görüntüler, suikast ihtimalini artırdı. Bu hadisenin üzerine sonuna kadar gidilmeli ki bu ülkede karanlık projeler artık yapılamasın...
SON
büyüme rakamları açıklanınca Türkiye'nin her şeye rağmen nasıl mesafe aldığını herkes gördü. Kredi notunu yükseltmek zorunda kalan kuruluşlar bu durumdan mutsuz olabilir. Ancak
siyasi istikrar ve alınan bazı tedbirler bu sonucu doğurdu. Türkiye'yi dışarıda herkese şikâyet edenler, içeride istikrarsızlık sağlayamayınca gözlerini dışa çevirmiş durumda. Bu ülkenin başka ülkelerle
kriz içinde olması ya da savaş ihtimali içinde tutulması Türkiye'nin büyümesinden rahatsız olanların son projesidir. Dikkat! Kendi demokratik ve hukuki süreçlerini tamamlamamış bir ülkenin maceraya sürüklenmemesi gerekir.