Üzülerek söylemek zorundayım ki dünyada hiçbir demokratik ülkenin medyası bizimki kadar gizli ve karanlık ilişkiye sahip değil.
Bizimkiler öteden beri
darbecilerden brifing dinler, hadiseleri örtbas eder; hatta çarpıtır. Üstelik bazı gerçekler ortaya çıktığında da konuyu ilgisi olmayan kitlelerin üzerine yıkıverir...
Yakın tarihimizi bilen vicdan sahibi insanlara soruyorum: Lütfen söyleyin; bu ülkedeki hangi kaotik hadise ve hangi meş'um darbe, medya desteği olmadan gerçekleştirilebildi? '60 darbesi öncesinde yapılan yayınlar cuntacıların ekmeğine yağ sürdü ve bu ülkenin başbakanı (bakanlarıyla birlikte) idam edildi. İnsanların içini parçalayan o vahşi darbe adım adım hayata geçirilirken bizim malum basın zil takıp oynuyordu. 60'ta oluşan gelenek maalesef günümüze kadar sürdü. '71 muhtırası, '80 darbesi, 28
Şubat postmodern darbesi, 27
Nisan e-muhtırası...
İki binli yıllara geldiğimizde karşımıza Ümraniye'de ele geçirilen bombalar ve onun arkasından elde edilen bilgiler vesilesiyle
Ergenekon örgütü çıktı.
Susurluk kazası sonrasında kaçırılan "derin devletle hesaplaşma" fırsatı Ergenekon'da da yaşanabilirdi. İş kadim basın kuruluşlarına kalsaydı,
Ergenekon soruşturması tâ baştan akamete uğratılacaktı. Yine öyle olacak belki de, bilemiyoruz.
Ergenekon süreci kadim medyayı temelden sarstı. Çünkü o güne kadar yürütülen stratejileri de açığa çıkardı. Bu yüzden davayı sulandırmak için var güçleriyle çalıştılar. Kadim medya gözaltına alınan kişilere "itibarlı" hükmünü verdi, "askeriye zaafa düşer" dedi, LAW silahlarına "
boru" diyenleri alkışladı, suikast planlarını görmezden geldi;
Danıştay saldırısı,
Zirve katliamı,
Hrant Dink cinayeti gibi bağlantıları hep göz ardı etti...
Türk medyasının bir bölümü ile derin çeteler arasındaki ilişkilerin kavranabilmesi için Oda TV baskınının net anlaşılması gerekiyor.
Soner Yalçın ve avenesinin Ergenekon şefleriyle nasıl temas halinde olduğunu, kamuoyu oluşturmak için nasıl çırpındıklarını o belgeye baktığınızda anlıyorsunuz.
Karanlık odalarda toplanan birileri pek çok
senaryo yazmış ve yönlendirmelerde bulunmuş.
Mesela
sivil dikta tartışması, bu yol haritasının tabii bir sonucu. AK Parti'yi bitirme planı ortak hareket eden bir zümrenin çalışması.
Cemaat fobisi oluşturma ve her olayın arkasından cemaat düşmanlığı yapma, Ergenekon taraftarı odakların gayreti.
Büyük fotoğrafı iyi görmek ve savrulmamak gerekiyor. Adlî makamların yürüttüğü bir soruşturmayı cemaat yapıyormuş gibi tekrar tekrar söyleyip o yanlış hükmü insanların hafızasına kazımak olsa olsa kara propagandanın bir sonucudur. Onca
delile rağmen, demokrasiyi kökünden tehdit eden Ergenekon'u görmeyen, Balyoz'u yok sayan vs. adamlar hiçbir delil olmaksızın "Kesin bu işi cemaat yapmıştır" diyerek
hedef saptırıyor.
Bir de sinsice yapılan propagandalar var. "Cemaat şeffaf olmalı" diye başlayan önermenin vehim üreten parçası "gizli örgüt" suçlamasına dayanıyor. Cemaat deyip yaftaladıkları hangi şey şeffaf değilmiş? Okullar mı, dernekler mi, gazeteler mi, televizyonlar mı? Onlar da pekâlâ biliyor ki, cemaate nispet ettikleri her şey gayet şeffaf ve denetime tabi. Bu gerçeğe rağmen sapla samanı birbirine karıştırıp karalama yapmanın anlamı nedir?
Kim ne derse desin şu gerçeği haykırmaktan başka çare görmüyorum: Türkiye'deki derin çetenin göbeğinde medyatik bir yapılanma var. O yapı, bazen (belki de çoğu kez) bağımsız insanları da negatif etkiliyor, kamplaşmayı, çatışmayı derinleştiriyor. Silahıyla bombasıyla yakalanmış cuntacı örgütler karşısında dilini yutmuşçasına sessizliğe gömülen bazı kişilerin, her icraatını kanunlar çerçevesinde yapan kitleler hakkında illegal bir yapıymış gibi konuşmasının sebebi "cambaza bak" kurnazlığıdır. Ne var ki artık kamu vicdanı Türkiye'nin gerçeklerini daha iyi biliyor ve onun hedef saptıran propagandalarına
boyun eğmiyor. Belki de bu yüzden o kitlenin öfkesi daha da kabarıyor ve en ilgisiz hadiseleri vesile yaparak hem hükümete hem cemaate saldırıyor.