Oysa internet çeteleri hâlâ hukukun boşluklarından yararlanıyor. Ancak unutmamak lazım ki bunun bir sonu var; umarım o son, internet gazeteciliğinin de sonu olmaz.
Neden bu ülkede iyi başlayan bir süreç aynı güzellikte sürdürülemez? Ya da niçin iyi yapılan işlerin arasına berbat örnekler girer ve her şeyi mahveder? Örnek mi? Buyurun size internet siteleri! İyi başlayıp kötüleşen de var; kötüler yüzünden iki ara bir derede sıkışıp kalan da. Bu
manzara, dışarıdan
eleştiri yapmayı da engelliyor. Sanki görünmez bir
zırh var karşımızda. Öz eleştiri yapana da hayat hakkı tanınmıyor. Oysa ki meraklısına yepyeni imkânlar ve değişik modeller sunan internet siteleri, gün be gün kendini tüketiyor, bindiği dalı kesiyor.
Söylemek istediğimi somut örneklerle açıklayacağım; ama dostlarım beni ısrarla uyarıyor. 'Aman internetçilere bulaşma, burada hakaretin bini bir para' diyerek bana engel olmak isteyen dostlarımı dinlemeyeceğim. Sadece bu
itiraz bile meselenin dehşetini anlatmaya kafi. Bir korku salınmış etrafa. Aman üzerime sıçratmayayım diye tir tir titriyor bazı insanlar. Halbuki bugün doğruyu yazmayan yarın yanlışı alkışlamak zorunda kalır. Kaldı ki bu tür kritik yazılar gayet iyi niyetle, her türlü garaz ve öfkeden arındırılarak da yazılabilir.
En dramatik örneklerden başlamam gerekirse interaktif
sözlüklerden söze girmem daha sonra da haber portallarından devam etmem gerekir. Bilindiği gibi interaktif sözlükler yayına başladığında herkesin merakını, hatta takdirini toplamıştı. Entelektüel bir düzeyi vardı. Esprili yazılar kaleme alınıyordu ve oradaki
zeka parıltısı, mesleği yazarlık olan insanlara bile ilham veriyordu. Fakat zaman içinde bu seviye korunamadı. Hakaretamiz laflar yer almaya başladı sitelerde. Küfürler, hakaretler, aşağılamalar gırla gidiyordu. Daha ötesi ve daha acısı; yalan, yanlış ve
iftira denecek derecede laflar da yayınlanıyordu.
Oldum olası şu 'nickname'lerden şüphe ederim. Sanal âlemde uyduruk bir ismin arkasına saklanmak, insanları kalleş yapıyor bazen. Yazarlık, maskeli baloda ona buna çimdik atmak değildir. Yazının gücüne inanıyorsan; insafınla, vicdanınla yazacaksın; sonra da yazdığın her satırın arkasında duracaksın. Kâh eleştiri oklarıyla delik deşik edileceksin, kâh
zafer şarkılarının eşliğinde uyanacaksın. Ne eleştiri aldım diye eğilip bükülecek, yerlerde sürüneceksin; ne takdir aldım diye kendine karşı hayranlık duyup egon altında ezileceksin. Gün gelecek mahkemelere verileceksin yazdıkların için; gün gelecek kürsülere çıkacaksın alkışlar eşliğinde. Hiçbiri asil duruşunu bozmayacak senin. Yazarlık böyle bir şey; onurla, namusla, cesaretle yapılabilecek bir meslek. Ortam
sanal olunca, hak hukuk aramak zorlaşınca, bir de nickname arkasına gizlenince öyle şeyler yazılıyor ki! Zalimce karalanan yazılar nedeniyle
mağdur olan biri hakkını nasıl savunabilir? Mahkemeye gitse, internet hukuku tam oturmuş değil. Tekzip gönderse her metin sanal dehlizlerde dipsiz bir kuyuya düşer gibi kaybolup gidiyor. Üstelik kimin umurunda!
Adamın canına tak etmiş olsa gerek ki kalktı Ekşisözlük'e bastı küfrü. Sanal alemde şiddetli bir depreme yol açan bu
küfür, gazetelere yeterince yansımadı. Sus pus olmayı
tercih etti yazılı medya. Türkiye'de Rap'in en etkili ismi
Ceza, fiyakasını bozmak istercesine Ekşisözlük'e 'ayar yapma'ya karar vermişti. Aslında bu, ilginç bir tartışmanın, hatta kavganın ilk işaret fişeğiydi. Öteden beri devam eden genel bir rahatsızlık, sivri dilli bir sanatçının dobra dobra ifade edilen
isyanıyla gün yüzüne çıkmış oldu. Konuya uzak oldukları için sessiz kalmayı tercih edenler oldu; ama derin sükûtun asıl nedeni korkuydu. Kimse bulaşmak istemiyordu küfürlerin uçuştuğu internet tapınaklarına.
Ne demişti Ceza? Tabii ki buraya hepsini alıntılamam mümkün değil; ancak bana en can alıcı gelen kısmını nakledebilirim: 'Yazarım ben kalemim dik/ Ekşisin ama insanlığın eksik' bundan sonraki cümleleri ne ben söyleyeyim ne siz merak edin. Lakin şu 'İnsanlığın eksik' sözü üzerinde durmak gerekiyor. Ceza'nın tasvip edilemez küfrünü internet dünyasıyla iç içe yaşayan bir yazara sordum ve dedim ki 'Ceza niçin Ekşisözlük'e küfretmişti?' Cevabı beni ürkütmeye yetti: 'Onlar da hak ediyorlar be kardeşim.' Bu yorumu yapan, bir zamanlar bahsi geçen siteye inanmış, güvenmişti. Bu platformun yeni nesil yazarlarının müjdecisi olduğuna bile hükmediyordu. Ne olmuştu da fikirleri değişmiş, bu kadar menfi bir kanaate ulaşmıştı. Ben 'Ekşisözlük' hakkında bu kadar olumsuz düşünmek istemiyorum; ancak, mesela, bir yazarla ilgili ilk cümleye "ne b... yediği belli olmayan" diye başlanmasını da kendilerine yakıştıramıyorum.
Maksadım Ekşisözlük'ün (ya da bir başka sitenin) uğradığı hakareti burada tekrar etmek ve 'oh olsun; bu size az bile' demek değil. Zaten mevzuun bir sözlükle sınırlı tutulamaması gerekiyor ki asıl sorun tam anlaşılabilsin. Önemli olan, nefesini ensemizde hissettiğimiz bir tehlikeye dikkat çekmek ve daha makul bir
yol haritası çizmek. Ceza'nın hakareti alkışlanacak cinsten bir tavır değil kuşkusuz; ama isyanı üzerinde düşünmek gerekiyor. Zira aynı isyan pek çok insanın içinde fokurdayıp duruyor ve pek çok internet sitesini kapsıyor. İnsanlar internet sitelerinden çok şey de istemiyor aslında; birazcık insaf, birazcık
adalet, birazcık hakperestlik...
Çok mu zor insaf ölçüleri içinde kalmak? Çok mu zor hakarete, yalana, iftiraya başvurmayacak siteler yapmak? Tabii ki hayır! Bir yandan özgür düşüncenin platformu olabilirsiniz, bir yandan da interaktif özelliğinizi koruyarak çok sesli bir atmosfer oluşturabilirsiniz. Hiç kimseye yağ yakmanız da beklenmiyor. Sermayeniz dürüstlük olsun yeter...
Nitekim Ekşisözlük'ün zorlandığı, bocaladığı yerde, belli bir oranda da olsa,
Uludağ sözlük bir mücadele veriyor. Vikipedi öne çıkıyor, bu işin daha kaliteli ve objektif yapılabileceğine dair umutları diri tutabiliyor. Demek ki olabiliyor, yapılabiliyor. İfrattan tefrite savrulmadan da orta yol bulunabilir.
Bakmayın siz interaktif sözlüklerden bu kadar uzunca bahsettiğime; mesele çok daha geniş bir alanda
ölüm kalım mücadelesini ortaya çıkarıyor. Siteler biliyorum bütün sermayesi yalan ve iftira. Güya kendilerini haber sitesi diye tanıtıyorlar; haber ile ihbar arasında ne kadar mesafe varsa, bu sitelerle meslek ahlakı arasında o kadar mesafe var. Siteler biliyorum istihbarat örgütlerinin oyuncağı haline gelmiş. Ellerine tutuşturulan
psikolojik harp müsveddelerine binaen ona buna çamur atıyor. Siteler biliyorum korkakların sığınağı. Öyle sığınak ki cesaret maskeleriyle katılıyor herkes balolarına. Ne acıdır ki habere, haberciliğe gönül vermiş insanlar bu gürültücü zümrelere karşı bir şey diyemez hale gelmiş. Bu tehlikenin hakkından ancak yine internet gelebilir. Çünkü özgürce yazmak ile sinsice sövmek arasındaki büyük fark hiç bugünkü kadar ayan beyan ortaya çıkmamıştı.
Mağdur olmayan, bilemez. Türk siyasetinin çok duru ve zirve bir ismi bir gün dedi ki: 'Hakkımda bir haber çıktı; yıllardır çalışıyorum, silemiyorum bu lekeyi.' Merak ettim, sonuna kadar dinledim hikâyesini. Meğer uzaktan akrabası bir
genç bir olaya karışmış vaktiyle ve bu olay internet sitesinde filanın akrabası diye verilmiş. Doğrusunu ilgili siteye ulaştırmış, onlar da düzeltmiş ama iş işten geçmiş. Haberi alıntılayan o kadar çok kaynak var ki! O siteleri tek tek bulmak ve o bilgiyi tashih etmek imkânsız. Aradan onca zaman geçmiş, adam konuşurken hâlâ sesi titriyor, gözleri doluyor...
Eğri oturalım doğru konuşalım; vaktiyle Mor ve Ötesi'nin bir haber sitesi için yaptığı dokundurma dikkate alınsaydı Ceza'nın küfrüne mahal bırakılmazdı. Daha ileride daha büyük patlamalara, çatlamalara da rastlayabiliriz. Üstelik isyan çığlıkları her defasında sanat canibinden gelmeyebilir de. Ne demişti Mor ve Ötesi 'Ne habersin ne Türk'sün/seni gören yollara dökülsün/ kul oldun
köle oldun/ kurşungeçirmez cam oldun/ bütün dünya izler durur/ afet-i azam bekler durur...'
Şüphe yok ki internette güzel şeyler oluyor. Entelektüel çıtayı bir seviyenin altına indirmeden yayın yapan siteler hâlâ var. Ne var ki kötü örnekler bin bir ihtimamla yapılan siteleri gölgede bırakıyor; hatta bazen ezip geçiyor.
Acı gerçek şudur: Maalesef internete tünemiş bir yığın dedikoducu, sağdan soldan duyduğu her lafı allayıp pullayarak dalga dalga yayıyor ve bunlara bir şey demekten herkesin ödü kopuyor.
İnternet çeteleri
Ergenekon çetelerinden daha tehlikeli; hiç olmazsa yargı derin yapıların yakasına yapışabiliyor. Oysa internet çeteleri hâlâ hukukun boşluklarından yararlanıyor. Ancak unutmamak lazım ki bunun bir sonu var; umarım o son, internet gazeteciliğinin de sonu olmaz. Yakında göreceğiz, internet siteleri mi ayakta kalacak internet çeteleri mi?