Genelkurmay Başkanlığı'nın akredite ettiği gazetecilere verdiği brifing bittiğinde canlı yayındaydık. CNN Türk'te Ayşenur
Arslan ile yaptığımız söyleşiye kısa bir ara verilerek Genelkurmay toplantısının özeti sunuldu. Ayşenur Hanım da 'Ne düşünüyorsunuz?' deyiverdi. İlk tepkim gayet netti: 'Konuştukça batıyorlar'. Maalesef durum buydu.
Çünkü Genelkurmay
iletişim uzmanları meselenin hâlâ aslıyla, özüyle ilgilenmiyor; popülist bir eda ile sanki tribünlere oynuyorlar. Söyledikleri sözler çelişkili, hatta maalesef mantıksızdı; ancak tribünlerden alkış almaya o kadar odaklanılmıştı ki dıştan bir gözle kendilerine bakmaları, koskoca ordumuzu ne kadar zor durumda bıraktıklarını görmeleri mümkün değildi. Olayları baştan beri yakından takip eden her insanın söyleyeceği söz aynıydı: Konuştukça batıyorlar...
Keşke öyle olmasa. Keşke bu milletin sevgiyle bağrına bastığı ordumuz
küçük hesapların altında kalıyor görüntüsüne bu kadar teslim edilmese. Keşke üzerinde derinlemesine düşünmeden sarf edilen bazı sözler yüzünden kendilerine duyulan güvenin nasıl sarsıldığını bazı yetkililer fark edebilse. Keşke bir cunta yüzünden koskoca TSK kendini bu kadar harap etmese; en azından böyle bir
manzaranın oluşmasına sebep teşkil edecek bir görüntü verilmese...
HANGİ GEREKÇE ANDIÇLARI MEŞRU GÖSTERİR?
Cuma günü yapılan 'bilgilendirme toplantısı' tepeden tırnağa bir iletişim kazasıydı. Oradaki toplantıyı sorgulamadan, en azından söylenenlerin arka planını araştırmadan verilen demeçleri aynıyla
manşetlere ya da birinci sayfalara taşıyanlar da bu iletişim kazasının şiddetini artırdı. Birkaç yıldır yaşananları sıcak takiple inceleyen bir muhabir bile o toplantıda söylenen sözlerin nasıl çelişki yumağı oluşturduğunu anlardı. Nitekim toplantının üzerinden bir gün bile geçmeden Genelkurmay yeni bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Çünkü brifingde ortaya atılan tezler çürüdü gitti. Yazık! Bu kadar önemli bir kurumun bu kadar kötü bir iletişim güzergâhını
tercih etmesi anlaşılabilir gibi değil...
Bilgilendirme toplantısında Genelkurmay adına konuşanlar öncelikle bir suçu
itiraf etti. '
İnternet andıcı' diye gazetelere yansıyan ve meçhul bir ihbarcı tarafından gönderilen
belgeleri kabul etti. Tam bir
facia! Daha doğrusu açık bir suç! Çünkü bu andıç iki gerçeğin itirafıydı: 1- Bazı internet siteleri yargı kararı olmaksızın askerî makamlarca fişlenmişti. 2- Bazı internet siteleri üzerinden
psikolojik harp yapılmış, orada da bazı kişi, kurum, kuruluşlar hakkında (yine yargı kararı olmaksızın) ağır suçlamalarda bulunulmuştu.
Peki buna Genelkurmay'ın hakkı var mıydı? Genelkurmay adına toplantı düzenleyen kişilere göre bu sorunun cevabı 'evet'ti; çünkü '
Başbakanlık'ın direktifi' böyleydi. Bu şok açıklama ile Genelkurmay, adeta bir el bombasının pimini çekiyor, iktidarı ölümcül bir fırsat eğitimine tabi tutuyordu. Başbakanlık buna haklı bir şekilde karşı çıkıp bahsedilen direktifin ne zaman, nasıl ve hangi hukuki gerekçelere dayanılarak verildiğini sorunca işin rengi değişti. Genelkurmay yazılı açıklama yaparak bahsi geçen direktifin 2000 yılında verildiğini açıklamak zorunda kaldı. Tam bir çuvallama hali. İletişim kazasının daniskası. Neden?
Madem 2000 yılını kastediyorsun o zaman niçin brifingde 5651 sayılı
yasa deyip 2007'yi işaretliyorsun? Kurulan cümlelerden herkes yeni bir direktif var sandı; nitekim bazı gazeteler brifing etkisiyle bunu manşet yaptı, birinci sayfalarına taşıdı. Meğer bahsi geçen direktif, devrin
Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'nun '28
Şubat sonsuza kadar sürecek' deyip efkâr dağıttığı dönemde verilmişmiş. Genelkurmay Başkanlığı'nın yazılı açıklamasından anlaşılıyor ki söz konusu siteler 2007 tarihli 5651 sayılı yasaya uyum sağlamak maksadıyla yeniden düzenlenmiş ve daha sonra tümüyle iptal edilmiş... Oldu mu şimdi?
Aslında hiçbir gerekçe internet andıcını meşru hale getiremez. Bir yandan yargı kararı olmaksızın insanların alnına bölücü, dinci, irticacı gibi yaftalar vuracaksın; diğer yandan da psikolojik harp gereği tek yönlü
propaganda yapacaksın. Fişlenen siteler
dava açacağını söyledi. Merak ediyorum bilgilendirme toplantısında (belki de farkında olmadan) itirafta bulunan yetkililer nasıl bir
savunma yapacak? Yok bunun savunması! Genelkurmay'ın görevleri arasında insanları yargısız
infaz yapmak olabilir mi ki kişilere yafta üstüne yafta vurabilsin.
MİLLETİN ORDUSU, PARTİLERE VE HALKINA TUZAK KURAMAZ
Ya kirletilmiş bilgilerle insanlara
iftira eden siteler? Koskoca Genelkurmay nasıl durur bu çılgın sitelerin arkasında? Güya Başbakanlık direktifi ile yapılmışmış(!) Peki o sitelerde Başbakan'a, hükümete, hükümetin yetkili kişilerine neler söylendiği; yalan ve iftiraya varan kirli bilgilerin nasıl yer aldığını açıklayacak bir yetkili var mı? Konuştukça batıyorlar demem, işte bu derin üzüntünün sonucudur; başka bir şeyin değil. Bu
ülkenin ordusu, bu ülkenin siyasî partilerine de tuzak kuramaz, bu ülkenin halkına da. Bunun ötesinde söylenen her söz beyhudedir, ikna edici olmaktan uzaktır...
Genelkurmay Başkanı
İlker Başbuğ 'Bu orduda
darbeci barınamaz' dediğinde bu ülkenin her kesiminden alkış almıştı. 'Kâğıt parçası' dediği belgeyle ilgili 'Yeni bir bilgi, yeni bir belge, yeni bir emare ortaya çıkarsa
soruşturma yeniden başlatılır' dediğinde de güven tazelemişti. Son aylarda yaşananlar sözleri tuzla buz etti. Çünkü üst üste iletişim hataları yapıldı ve kamuoyunda
imajlar oluştu. Maalesef imaj şudur: Ortada ıslak imzalı bir belge, o belgenin altında bazı yetkili kişiler ve cuntacıları ordudan ayıklaması gerekirken yargıya direnen askerî yetkililer. Yazık değil mi? Bu ülke böyle bir imajın gölgesinde nasıl yaşar? Honduras'ta
darbeciler aylardır ecel terleri döküyor. Paraguay'da darbe söylentisi üzerine bütün
kuvvet komutanları görevlerinden alındı. Türkiye'de cuntacıların korunup kollanması (en azından öyle bir imajın yansıtılması) bu ülke için utanç verici bir manzara oluşturmuyor mu?
Üst üste hatalar yapıldı ve hâlâ yapılıyor. Buradan tek çıkış yolu var aslında: Ordumuz içinde çöreklenmiş cuntaların
kanun karşısında hesap vermesinin önünü açmak. Ordumuzun itibarının yükselerek devam etmesi de bu erdemli yol haritasına bağlı. Aksi takdirde cuntayı savunma adına söylenen her söz bu güzide kurumumuzun yıpranmasına sebep olacaktır. Bu yıpranmanın hiçbir kimseye faydası yok...