Artık yeni bir dönem başlıyor. Şu ana kadar yaşananlar sadece
demokrasi tarihimiz için değil; aynı zamanda basın tarihimiz için de bir dönüm noktasıdır.
Soruşturma safhasında yapılan bazı korkunç hatalar,
mahkeme safhasında da sürerse ne demokrasi bu yanlışların altından kalkabilir ne medya.
Yarının araştırmacıları 13 ay süren
soruşturmanın
gazete ve televizyonlara yansımasına bakarak çok net bir fotoğraf yakalayacaktır.
Ergenekon soruşturması yürütülürken ortaya konan tavırlar maskeli balonun bittiğini yeterince ifşa etmiş oldu. Şimdi meydan, gerçeği (
evet sadece gerçeği) araştırmaya gönlünü kaptırmış, namuslu araştırmacılara kalıyor. Mahkeme safhası ayrı bir sınav; demokrasi sınavı, hukuk sınavı, medya sınavı... Ancak şu ana kadar izlenen yola işaret taşları konmazsa bundan sonraki aşamalarda medyanın yere çakılacağını söyl
emek zorundayız. Bu nedenle bazı hatırlatmalar yapmakta fayda görüyorum:
Suçu ispat edilene kadar herkes zanlı durumundadır ve hiç kimse medyatik linçe tabi tutulmamalıdır. Amenna! Tam da bu yüzden
Ergenekon soruşturmasına titizlikle yaklaşılmalı. Ayrıca şunu da belirtmek gerekiyor: Mesele şahsileştirilerek ve birilerinden adeta intikam alınarak hadise kamuoyuna yansıtılmamalı. Önemli olan nedir? Bu ülkede demokrasiyi rafa kaldırmak için gizli bir
örgütlenme var mı; yok mu? Tarihî tecrübelerimiz her dönemde bu tür çeteleşmenin var olduğunu söylüyor. Savcılık tarafından yapılan şu anki
suçlama da bunun varlığı üzerine. Bu durum çok vahim! Kim, hangi hakla ve hangi yetkiyle
halk iradesini rafa kaldırma cüretinde bulunabilir? Buna karşı çıkmamanın bir mantığı olabilir mi?
Eğri oturalım doğru konuşalım;
iddianamede adı geçenleri kesin suçlu gibi takdim etmek ne kadar yanlışsa, ortada hiçbir şey yokmuş gibi her şeyi örtbas etmeye çalışmak da ayıptır; hatta suça ortak olmaktır. Bazı gazeteler bu tarihî yanılgıya
imza attı maalesef. Bazı televizyonlar Ergenekon soruşturmasının altında kaldı. Soruşturmayı boşluğa itmek için bu kadar pervasız yayın yapılmasına gerek yoktu aslında. İlle de karşı çıkacaklarsa daha
estetik müdahaleler yapabilirlerdi. Bazı medya grupları meseleye öyle bodoslama daldı ki kamuoyunda onlar hakkında şüphe oluştu ve şu cümle sokağa düştü: 'Acaba bazı medya grupları ile Ergenekon gladyosu arasında bir bağlantı mı var?' Böyle bir bağlantıya şahsen ihtimal vermiyorum; ama bazı gazete ve TV'lerin bazı yayınları kendileri hakkında böyle bir imajın doğmasına neden olabiliyor. Mesela hafta içinde önemli bir gelişme yaşandı ve
Hrant Dink cinayetinde adı sıkça geçen istihbarat subayı mahkemede ifade verdi. Hemen her gazete bu habere yer verdi. Önemliydi çünkü. Kritik bütün sorulara 'hatırlamıyorum' diye
cevap vermesi bile ilginç bir gelişmeydi. Ne var ki bu haberi çok önemli bazı gazeteler birinci sayfaya bile almadı. Temelde bir yanlışlık var. Konu Ergenekon ile de sınırlı değil. Suça bulaşmış insanların mesleğine göre korunması ya da feda edilmesi söz konusu ve bu durum şeffaf Türkiye'ye yakışmıyor...
BU GAZETE HİZBULLAHÇI MI?
Geleceğin araştırmacılarına kısa bir not düşmek için
küçük bir itirafta bulunmak istiyorum: Her şeye inanırdım da bir gün
Cumhuriyet isimli kadim bir gazetenin
Hizbullah yanlısı yayın yapacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Gerçi malum ceridenin sabıkasında Nazizm, faşizm, komünizm gibi ara dönemler var ama Hizbullah başka bir şey. Bahsettikleri mevzu da şu: Hafta içindeki bir manşetimiz Ergenekon ile Hizbullah arasındaki bağlantıyı inceliyordu. Tabii örgütten ateş püskürenler, Zaman'ı sindirmek isteyenler oldu. Bazı gazetecilere örgüt ağzıyla mesajlar atıldı. Cumhuriyet adlı ceride çok ilginç bir şekilde bunu haber yaptı. Neymiş; örgüt
basın açıklaması yapmışmış. Haberi okuyunca anlıyorsunuz ki basın açıklaması dediği, yazarlara gönderilen e-mailler. Konuyu Cumhuriyet'in bu kadar sahiplenmesi ne anlama geliyor peki? Adeta Hizbülvahşet'in sözcüsü gibi davranmasını makul kılan sebep ne? Ergenekon'dan başka makul bir gerekçe yok. Gazetenin imtiyaz sahibi ve yazarları
Ergenekon davasından sorguya çekilmiş ve gözaltına alınmıştı. Durum o kadar vahim ki adamlar kendilerine atılan bombanın peşine düşemediği gibi Hizbullah'ın propagandasına bile alet oluyor. Ergenekon davası sırf bu açıdan bile incelense bambaşka gerçeklerle karşı karşıya gelinecek...
Daha çarpıcı bir örnek yaşandı hafta içinde.
Ordu ve
siyaset konusunda uzman sayılan Mehmet Ali Kışlalı ile
röportaj yapıldı. Konu Ergenekon'a gelince Kışlalı dut yemiş bülbüle dönüyor. Yazara kardeşi Ahmet
Taner Kışlalı'nın menfur bir saldırı sonucu katledilmesi soruluyor, tık yok. Niye? Mevzuun ucu Ergenekon'a çıkacak diye. İnsan öz kardeşinin katledilmesine karşı bu kadar suspus olur mu? İddiaların vahameti ortadayken ve bu ülkedeki birtakım siyasi cinayetlerin Ergenekon bağlantısı üzerinde konuşulurken bazı laikçi çevrelerin topu taca atmak için kıvranıp durmasına ne demeli? Faili meçhul cinayetlerin çok önemli yekûnu laikliğe yönelik saldırılar olarak kamuoyuna takdim edilmiş ve laikçi çevreler kıyameti koparmıştı. Şimdi ortada gladyo ihtimali var: Öyle ki laik-anti laik kutuplaşması ve
kaosu oluşsun diye işlenmiş cinayetlerden bahsediliyor ve dünkü protestocular bugün
darbeci ve komplocu gruplara inanılması güç bir
destek veriyor. Niçin?
ERGENEKON'UN MEDYA VE SİYASET AYAĞI
Ergenekon'a destek sadece medyanın bir bölümünden gelmiyor; siyasetin bir kanadı da adeta suç ortağı gibi debelenip duruyor. Mesela
CHP lideri Deniz Baykal'ı da kurmaylarını da tanımak mümkün değil bu süreçte. İşine geldiği yerde yargı bağımsızlığını dilinden düşürmeyen CHP, Ergenekon söz konusu olunca hiçbir hukuki prensibe
boyun eğmiyor. 2 bin 500 sayfaya yakın iddianame ortadayken, o iddialar nedeniyle
gözaltılar yaşanmışken, daha ötesi zanlılar tutuklanmışken CHP örgüte çok açık destek veriyor; hatta yargı üzerinde
baskı kuracak laflar sarf ediyor. İnanılır gibi değil! Koskoca CHP'nin düştüğü hallere bakın! Mahkemece tutuklanmış zanlılara açıktan destek veriyor, onları grup toplantısında ayakta alkışlıyor. Kim bilir belki de
dokunulmazlık zırhı olmasa bazı vekilleri de
hesap vermek zorunda kalacak. Zira bugün hapishanede olan Ergenekon zanlılarından bir kısmı ile bazı CHP vekilleri '
sivil toplum'culuk oynuyordu bir zamanlar. Demek ki Ergenekon süreci böyle bir şey; her dokunduğunun kimyasını bozuyor...
Hakkını teslim etmem lazım ki hafta içindeki en büyük değişimi
Milliyet Gazetesi yaşadı. Düne kadar Ergenekon haberlerini Radikal'e teslim edip kepenkleri kapatmış gibi gözüken grubun içinden Milliyet gibi önemli bir gazetenin Ergenekon yazı dizisi yapması hafife alınır bir durum değil. Önemli gelişme. Milliyet'in üç gün üst üste verdiği manşetlerin başlığına bakar mısınız: Ergenekon'un fitilini ateşleyen bombaların analizi/El bombası şifreleri (20 Temmuz),
Danıştay katilinin bağlantıları (21 Temmuz), Fikret Emek ismine dikkat/11 kilo C-4'ün esrarı (22 Temmuz). Üç günlük Milliyet manşeti araştırmacı gazeteciliğin ürünleri. Doğru olan yapılmış; çünkü karşımızda fikir suçundan yargılanan ve bu yüzden
mağdur edilmiş insanlar yok. Bazı ulusalcı çevreler fikir suçu imajını verebilmek için akla hayale gelmedik palavralara başvuruyor. Yok, efendim
kapatma davasının rövanşıymış da, ulusalcılar
tasfiye ediliyormuş da falan filan. Kimse de çıkıp sormuyor sanki 'İyi de kardeşim, Ümraniye'de yakalanan cephanelik neyin nesi; ya da devletin gizli sırlarından kaos planlarına kadar bir evden bu kadar bilgi ve
belge çıkar mı? Eskişehir'de
emekli bir binbaşının evinde 11 kilo C-4 bulunması, bilgisayarından saldırı planı çıkması gibi ürpertici ayrıntılarla fikir suçu arasında nasıl bir bağlantı kurulabilir?'
Ergenekon ile ilgili cevap bekleyen çok soru var. Artık bu
dosya hasıraltı edilemez. Çünkü suçlamalar somut bazı bilgi ve belgelere dayanıyor. Tam bu noktada meseleyi kişiselleştirmeden (yani kahramanlar veya hainler imajına hapsetmeden) olayın üzerine gitmek gerekiyor. Türkiye'deki demokrasiyi yaşatmak sadece cesur birkaç savcının görevi değil; yüreği olan herkes (siyasetçi, basın mensubu, aydın, sivil toplum) Ergenekon davasının peşini bırakmamalı.