Hafta sonunu
Adana ve Kozan'da geçirdim. Kent
yaşamına yeni bir boyut kazandırmaya çalışan Adana Platformu'nun davetlisiydim;
kentin aydınlarıyla bir söyleşi yaptık.
Ekonominin ve siyasetin yanında değişimin ancak bilgi ile yönetilebileceğini anlamış bulunuyorlar.
Bu eğilimi bütün dünyada görüyoruz. Ekonomi gelişip
refah üretmeye başlayınca, yani temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra insanlar sanata ve bilime yöneliyorlar. Yaşam pratiği çeşitleniyor ve yaşam kalitesini artırmak gereksinimi duyuluyor.
Gelir düzeyi yükselen tabakalar, yaşadıkları çevreyi güzelleştirmeye,
doğa ile daha uyumlu,
modern yaşam ile daha ahenkli kılmaya özen gösteriyorlar. Bu da birlikte hareket etmek, tekil girişimlerden sinerji ve ortak
akıl üretmek ihtiyacını doğuruyor. Ortak akıl, ortak bir dil arıyor. Bu da uzlaşma ve daha geniş planda
demokrasiyi gerektiriyor. Ülke ve dünya değiştikçe, geliştikçe ortak dil de zenginleşiyor. Özetle eskinin dili bugünü karşılamıyor. İşte Adanalılar o yeni dili arıyorlar. Aradıkça da "yeni" dünyayı ve Türkiye'yi daha iyi anlamanın ihtiyacını duyuyorlar. Özetle, kendisine evrenin nasıl işlediğini kısaca izah etmesini isteyen filozofa Einstein'ın dediği gibi Adana'da "bir şey kımıldıyor."
Ekonomi ve sosyal gerçekler
Her toplumda hareketi başlatan ekonomidir. Bu anlamda ekonomi marş motorudur. Adana inanılmaz
toprak varlığı (
Çukurova) sayesinde tarımda sağladığı
sermaye birikimini katma değeri daha yüksek alanlara aktararak zenginleşiyor. Yeter ki bu zenginleşmeyi tabana yayabilsin ve alt-yüksek gelir grupları arasındaki yaşam kalitesi aralığını uçuruma dönüştürmesin. Zira sosyal istikrarın anahtarı bu olgu.
Gelişme sadece
ekonomik büyüme ile sınırlı değil, artan gelirin, yaşam standardını her alanda geliştirmesi lazım. Bu açıdan bakınca Türk ekonomisi dünyanın 17'ncisi ama BM İnsani Gelişmişlik Endeksi'nde 182
ülke içinde 79'uncu. Kadının eşitliği açısından 187 ülke arasında 92'nci. Bizden daha önde olan ülkeleri yazsam hiç memnun olmayız. Kent nüfusunu adacıklara ayıran gelir ve kültür farklarını nasıl bağdaştırırız kaygısı kafaları meşgul ediyor. Bu arayıştan kalıcı bir demokrasi ve birlikte-yaşam kültürü doğması olası. Koca Adana'da üniversite sayısı hiç modern ve gelişen bir kente uymayacak kadar az. İşte Adanalılar bu açığın farkındalar ve onu kapatmaya çalışıyorlar.
Kozan ve tarih
Kozan ve çevresi bir tarih hazinesi. Toprağın tarihi, kalıntılarıyla konuşuyor; dinleyip anlayana... Topluluğun tarihi ise anılarla, geleneklerle, maddi
miras (
araç-gereç ve
mimari yapılarla) konuşuyor. Ama sosyal tarih bundan ibaret değil, geçmişte başkalarıyla paylaştığımız sessiz bir dilimi de var. O konuşamıyor. Biz dinlersek duyuyoruz.
Tarihe ideolojik yakalaşmak, tek gözünü, tek kulağını gerçeklere kapatmaya benziyor. Tarihi, aynı toprağı paylaştığımız geçmiş topluluklardan arındırırsak onlardan bize miras kalmış ve farkında olmadan özümsediğimiz şeylere karşı da duyarsız kalıyoruz. Bunun sonucunda,
1-"Ötekileri" tarihsizleştiriyoruz. 2-Kendimizi aynı toprağı paylaştığımız toplulukların bize bıraktığı kültürel mirastan soyutluyor ve manen yoksullaşıyoruz.
Kozan'ın uyum içinde çalışan duyarlı belediye başkanı ve tecrübeli kaymakamı bu gerçeği anlamış bulunuyorlar. İlçenin turistik potansiyelini artıran restorasyonları (eski çarşı,
kale ve Yaverin Konağı) tarihi dokuyu aslına uygun zenginleştirirken ideolojik muhalefetle de karşılaşıyor. Örneğin cazip bir butik, bir
otel ve ziyaretçisi eksik olmayan
restoran haline gelen Yaverin Konağı eski bir
Ermeni evi olduğu için tamiri kimilerince eleştirilmiş.
Kimse kusura bakmasın ama tarihi kiminle paylaştığımızı unutursak sürekli rüyamıza hortlaklar girer. Yaverin Konağı eski bir Ermeni evi (Mıcırıkyan Kirkor'un) de Atatürk'ün cumhuriyeti yönettiği
Çankaya Köşkü (Kasapyan Bağevi) değil mi? Gelin artık normalleşelim ve düşmanımızla yaşadığımız psikozundan kurtulalım.