Londra’da çalışan meslektaşımız Jan Devletoğlu, 12
Eylül’ün 30. yıldönümünde 1980 öncesi Türkiye’sinin
İngiltere Devlet Arşivleri’ndeki görünümünü, “Darbenin Ayak Sesleri”ni
elçilik raporlarına dayandırarak kitaplaştırmış. Bugünlerde
12 Eylül’ü anlatan yeni yayınlar çıkıyor.
Devletoğlu’nun “
İngiliz Arşivlerinde 12 Eylül’ün Ayak Sesleri” adlı kitabı
Dışişleri Bakanlığı’nın otuz yıl sonra “
gizlilik” kararını kaldırdığı 2 bin dolayında
belge incelenerek yazılmış.
O belgelerde İngiliz diplomatların 1975 yılından itibaren Türkiye’de askerin müdahale hazırlığını Bakanlığa rapor ettikleri anlaşılıyor.
Ülkede sağ-sol çatışmaları arttıkça, siyasi
cinayetler, katliamlar yaygınlaştıkça, Ecevit’e bağlanan umutlar boşa çıkarıldıkça 1960 ve 1971’deki askeri
darbe ve muhtıralar ışığında 12 Eylül’e doğru çaresiz bir sürüklenme gözleniyor.
Kitapta İngiliz diplomatların
analiz yeteneklerine değer verdikleri, güven duydukları kimi siyasiler ve işadamlarıyla görüşmelerinden notlar var.
TÜSİAD’ın Ecevit Hükümeti’nin düşürülmesinde rol oynayan ilanları örneğin.
İngiltere’nin
İstanbul’daki basın ataşesi John Hyde, TÜSİAD’ın çıkışı üzerine Yeniköy’deki evinde ziyaret ettiği işadamının kendisine “Akla gelen en iyi fikir, askeri bir müdahale. Böylece
ülke yeni bir hükümete ve bağımsız bir başbakana sahip olur” dediğini ülkesine rapor ediyor.
İkinci yöntem ise
Meclis’in feshedilmesi ve kurucu Meclis oluşturulması.
Sermaye çevreleri o sırada, “Askerin müdahale etmeme fikrinden vazgeçmesi”ni ve komutanların böyle bir müdahaleden yana olmaya başladıklarını “olumlu” bir gelişme olarak İngilizlere aktarıyorlar.
Ordu müdahalesi olmazsa Türkeş alternatifini öne sürüyorlar.
1970’lerin Ecevit’ini fazlasıyla “solcu” bulan TÜSİAD’ın seçimle gelmiş iktidarı ilanlarla düşürmesinin sonucu, “
kaos”a giden bir Türkiye’nin 1980’lerde darbeye sürüklenmesi oldu.
Planlanmış bir darbeydi 12 Eylül.
1982 Anayasası Prof. Aldıkaçtı’ya darbeden önce
sipariş edilmişti ve solu ezme ve
sınıfsal olarak İstanbul burjuvazisinin egemenliğinde örgütsüz,
sendikasız, derneksiz, partisiz bir düzen öngörülmüştü. Demirel’in müsteşarı “teknokrat”
Özal, TÜSİAD’ın aradığı isimdi. Evren’le birlikte uzunca süre “
paşa paşa” yönettiler ülkeyi! Ücretler donduruldu,
işçi hakları yok edildi. Bugün 12 Eylül rejiminin izlerini referandumda “hayır” demek adına unutan DİSK kapatıldı. Yöneticileri hapsedildi. 1
Mayıs 1977 katliamı tezgâhlanıp,
Kemal Türkler öldürüldüğünde “sınıf sendikacılığı”nın ipi zaten çekilmişti. Evren’in ilk icraatlarından biri
Gönen kampındaki sendika liderlerinin yataklarını afişe etmek değil miydi?
12 Eylül’ü hatırlamak isteyenler için Jan Devletoğlu’nun kitabı iyi bir kaynak.
İngiliz arşivlerinin açılmasının sırası mıydı, demeyecekseniz mutlaka okuyun.