Tarkan’ın Allianoi duyarlılığına hiddetlenip, “ben de
şarkı söylersem işler çok değişir” çıkışı kanımca çok isabetlidir
Çevre Bakanı
Veysel Eroğlu’nun.
Vakit kaybetmeksizin bir single patlatma çalışmalarına başlamalı derim.
Hazır Sezen
Aksu “detone”, Tarkan “üstün vazife olmayan işlere burnunu sokup” yıpranmışken harbiden işler çok değişebilir.
Yine de kendisine naçizane tavsiyem besteyi
Serdar Ortaç’tan alması, malum onda tutan parça yapmanın gizli formülü mevcut.
Ama dur bir dakika!
Hazır buralara kadar gelmişken Bono’dan da faydalanabilir sayın
bakan.
Biliyorsunuz Bono için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan devletimiz, Boğaz Köprüsü’nden yürüyerek geçmesine izin verdi.
Ama Bono karşıdan karşıya tek başına geçemediği için yanında biri adet devlet yetkilisi bulunmasına karar verildi.
İşte bu durum bulunmaz bir fırsata dönüşebilir.
Sorarım size, o devlet yetkilisi neden kendisi olmasın?
Birlikte Avrupa’dan Asya’ya yapacakları fantastik yürüyüş sırasında hem Bono’ya öyle her politik mevzua burnunu sokmaması gerektiği hususunda ayar verir, hem de beste anlaşmasını yapar.
Düşünsenize Veysel Eroğlu söylüyor, parçanın adı “Öyle bir yer yok”, besteci Bono!
Ren geyiği bir yana sayın bakana aslında kocaman bir teşekkür borçluyuz.
O muhteşem çıkışını yapmasaydı, Allianoi mevzuu medyada doğru dürüst yer bulamayacaktı.
Bu satırlar da dahil olmak üzere birçok yazı yazılmayacaktı.
Oysa Allianoi Girişim Grubu’nda çalışan bir arkadaşım aylar öncesinde antik kentin
baraj suları altında kalacağını her karşılaşmamızda bana anlatıp, bu durumun gündeme gelmesi gerektiğini söylemişti.
Sonra da defalarca oraya gidip
eylemlere katıldı.
Ama
politika gibi acayip ciddi bir mevzu olmadığı için her zamanki gibi idrak etme sıkıntısı çektim.
Birkaç gün önce tartışmanın tam popülerleştiği sırada o arkadaşımdan, Nurşin Değerbilir’den bu kez bir e-
posta aldım. Değişik
sivil toplum örgütlerine üye çok sayıda aktivistle birlikte Allianoi’deydi ve süren tartışmanın görünen yüzünün altında değerli olan farklı şeylerin de olduğunu anlatıyordu:
“Özellikle su mücadelesi her geçen gün güçleniyor. Bunun sebeplerinden biri grupların birbiriyle olan
dayanışması. Öyle ki, normal şartlarda ortak paydada buluşması mümkün görünmeyen insanlar mitinglerde omuz omuza. Geleneksel
Karadeniz aile babası ve Tuncelili siyasi duruşu net bir adam birbirlerinden güç alıyor.Bu işin sosyolojik boyutu çok ilginç. Adeta özlenen ve hedeflenen barış ortamının
küçük bir toplulukta hayata geçirilmesi gibi.“
Senelerdir devam eden eylem sürecinde kendi önyargılarıyla hesaplaşmasını da açık yüreklilikle anlatmış devamında Nurşin:
“Ben üniversite mezunuyum, olabildiğince az önyargım var, okurum, merak ederim, sorarım. Buna rağmen mesela Dersimliyiz diyenlerden ürküyordum.
Munzur Koruma Kurulu’nun katıldığı etkinliklere giderken ‘aman dikkatli ol’ uyarılarına
kulak tıkayamıyordum. Sonra insanları tanıdım ve onları kalbimle dinlemeye başladım. Bir baktım Tunceli’deyim. Bir baktım Munzur benim içinde kutsal olmuş. Loç Vadisi’ne gittim. Köylüler kardeşim oldular. Tuhaf bir kardeşlik, yoldaşlık duygusu oluştu. Bu çok değerli bir duygu. Herkesin bu güzel resmi algılamasını istiyorum...”
Karadeniz’den, Akdeniz’den, Ege’den, Güneydoğu’dan onlarca sivil toplum örgütü ve onları oluşturan insanlar bizim
uzaylı kadar uzak kaldığımız, medyanın ise “Tarkan’ın burnu” işin içine girmezse göstermediği bir dayanışma hikâyesi sergiliyor son senelerde.
Onun için olur da bugün saat 12.30’da
İstanbul Tünel’den geçiyor olursanız, Hasankeyflileri, Bergamalıları, Loç Vadisi köylülerini, Dersimlileri, Karadeniz İsyandadır hareketini, Derelerin Kardeşliği grubunu göreceksiniz, sakın şaşırmayın!
Dersim’de artık geleneksel hale gelen
orman yangınları için eylem yapacaklar.
Ne yangını mı?
Sevgili uzaylı kardeşim, bahar gelip askeri operasyonların başlamasıyla birlikte iki haftadır oradaki ormanlar çatır çatır yanıyor.
Ama sizin oralardan galiba gözükmüyor!