TAHRAN'DA İLK RAUND

Tahran’da ‘ilk raund’ veya ‘el ense’


Görüşmeye katılanların bir kişiden fazlası anlattı. Hiçbiri ağzını açmıyormuş. Sadece ‘O’ konuşuyormuş. ‘O’, İranlıların resmi söylemdeki adıyla ‘Rehber’ diye söz ettikleri ‘dini lider’ Seyit Ali Khamenei. ‘Rehber’in huzurunda ağzını açmayanlar ise İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, Dışişleri Bakanı Manuçehr Mottaki, Khamenei’nin özel danışmanı, Humeyni döneminin dışişleri bakanı Ali Ekber Velayeti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ‘Rehber’le görüşmesi -ki, Khamenei’nin ‘İran’ın en yüksek karar mercii’ konumu nedeniyle dış dünyada, özellikle Washington’da da ilgi ve merakla izlenen en önemli Tahran görüşmesi idi- bir saat sürdü. Türk heyetinde de sadece Abdullah Gül konuştu. Öz ve içerik itibarıyla bize Tahran yolunda uçakta anlattıklarını, Khamenei’ye de anlattı. Ne ‘mesaj’ mı verdi? ‘Mesaj’ basit; ‘Obama ile birlikte uluslararası politikada yeni bir dönem açılmıştır. Obama yönetimi, İran’la temas ve ilişki konusunda istekli. Biz, kendilerini samimi gördük. Büyük bir fırsat ortamı var. Bu değerlendirilmelidir. İran olarak bu fırsat ortamını değerlendirmeniz, başta bölgemizin selameti, herkes için iyi olacaktır.’ Basitleştirilmiş haliyle ‘mesaj’ın özü bu. *** Peki, ‘Rehber’in ya da İranlıların buna karşılığı ne? Türk tarafının aktardığına göre, dikkatle dinlemişler. Amerika’da Obama ile başlayan ‘yeni açılım’ı dikkatle izledikleri belli oluyormuş. Bununla birlikte, Amerika’nın yeni açılımını ‘daha görmek’ isteyen ve ‘gerçekten olumlu olduğunun kanıtlanmasını’ bekleyen bir tavır takınmışlar. Bir bakıma, İran’ın Amerikan açılımına ilişkin şimdilik sayılacak tutumunu ‘bekle-gör’ diye nitelemek mümkün. Oysa, zaman her iki taraftan da ‘hareket’ beklentilerini ortaya çıkaran bir zaman. O takdirde, ‘bekle-gör’den ne beklenebilir? Türk tarafının bizzat Abdullah Gül’ün de dilinde ifadesini bulan-yorumu ‘30 yıllık bir birikim var. Bir-iki günde kalkmaz.’ Yani, İran-ABD ilişkilerinin önünün açılması, işlerin ferahlayabilmesi için ‘özen ve sabır’ gerekiyor. İran’dan haziran ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar dramatik bir hamle gelmesini beklemek pek gerçekçi gözükmüyor. Cumhurbaşkanı Gül, ayrıca, İran’ın ‘meşru güvenlik kaygıları’nı da hatırlatıyor. Bununla birlikte, işleri oluruna bırakmak da gerekmiyor. Türkiye’nin ABD ile İran arasında ve her ikisi üzerinde ‘aktif diplomasi’ yürüteceği bir zaman aralığı ve buna uygun bir zemin mevcut. Khamenei ile görüşmede yer alan bir yetkili, “İran tarafı dinledi. ABD’ye bir ‘jest’ yapacağı sinyalini vermedi. Bize de Amerikalılara iletilmesi için bir ‘mesaj’ iletmedi. Ancak, kapıyı aralık tuttukları da gayet belliydi” dedi. Bir başka ve Türkiye’nin politikasında çok etkili bir yetkili ise durumu, ‘bir boks maçının ilk raundu’na benzetti. Ya da bir ‘güreş maçı’na. Türkiye, her iki tarafı da birinci elden, doğrudan görmüş, bilen durumda. ABD ile İran şu sıra karşılıklı ‘el ense aşamasında’lar... ** Abdullah Gül, ‘yeni dönem, yeni şartlar, yeni iklim’den ve dolayısıyla ‘fırsatlar’dan söz ediyor ve bunlara vurgu yaparak Barack Obama ile aynı dalga boyunu yakalamayı ve bunu başta Türkiye, Müslüman dünya için ‘aktif’e çevirmeyi öngörüyor. Ne var ki, iş, ABD ile İran’a gelince önümüzde uzanan kolay bir süreç değil. Amerika’ya açılım konusunda sadece İran netleşmiş denemez. Amerika da henüz arayış içinde. Obama yönetimi içinde İran konusunda ne yapılması gerektiğine dair birkaç farklı eğilim var. Ayrıca, hem İran’da Amerika ile, hem de Amerika’da İran’la ilişki kurulmasına karşı olan güç merkezleri var. Bunlar, bölgede de mevcut. Örneğin, İsrail’in bir ABD-İran yumuşamasını görmek istediğini söylemek hayal görmek olur. Belli ki, yavaş ilerleyecek bir süreç söz konusu. Sorun, zaman faktörü. Bazen bazı şeyleri çok hızlı yapmak gerekiyor. Türkiye’nin uluslararası politikada ve özellikle Atlantik ötesi ile bölge arasında ‘yapıcı bir aktör’ olarak sahnede bulunması önemli. Yeni dönemin ‘fırsat penceresi’nden Türkiye’nin bu şekilde sahneye girdiği görülüyor. Türkiye, İran ile ABD arasında ‘arabuluculuk’ yapabilir mi? Yapabilir. Bunu şu dönemde tarafların karşılıklı rızası ile Türkiye’den daha iyi becerebilecek pek kimse de yok. Ama, Türkiye’nin rolü bunun ötesinde. Türkiye, uluslararası sahnenin artık bir ‘faal aktörü’. Arabuluculuğun ötesine geçen bir rol bu. Tahran’da hava dün, önceki günle kıyaslanmayacak kadar güzeldi. Gökte tek bir bulut yok. Masmavi bir gök altında, insana yaşam sevinci veren güneşli bir gündü. Nevruz yaklaşıyor. Yeni yıl, umut de demek. ‘İklim müsait’...
<< Önceki Haber TAHRAN'DA İLK RAUND Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER