Nobel Barış Ödülü’nün 2008 yılının sahibi, eski
Finlandiya Cumhurbaşkanı Marti Ahtisaari ile çarşamba gecesi beraberdim.
Gazze’deki duruma ilişkin olarak, ne pahasına olursa olsun ilk yapılacak işin “
ateşkes” sağlanmasını olduğunu söyledi ve Türk hükümetinin
Hamas ile
Mısır arasında temaslara indirgenmiş rolünü bile olumlu bulduğunu ifade etti. Marti Ahtisaari, “Hiç kimse Hamas’la görüşmediğine göre, Türk hükümetinin Hamas’la görüşüyor olmasının yararlı bir yanı var. Birinin onlarla görüşmesi, bir an önce ateşkes elde etmek için gerekli ve önemli” dedi.
Bir değerli uluslararası
siyaset şahsiyet olmasını bir ay önce
Oslo ve
Stockholm’de yapılan törenlerde aldığı Nobel Barış Ödülü ile taçlandıran Ahtiraari, dün hem Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül ve hem de
Başbakan Tayyip Erdoğan ile görüşmek üzere
Ankara’da olacaktı.
Türkiye’nin Gazze’ye ilişkin rolüne yaklaşımının, Başbakan’ı memnun edeceğine hiç kuşku yok.
Ne var ki,
İsrail, dün üçüncü haftasını dolduran Gazze saldırısının en şiddetli adımını attı ve Gazze şehrinin merkezini top ateşiyle dövmeye başladı ve İsrail tankları kentin bazı mahallelerine girdi. İsrail mermilerinden içinde 500 kişinin bulunduğu bir
hastane ile BM Mültecilere Yardım Merkezi ve medya kuruluşları da nasibini aldı. Bunun üzerine, bir ateşkes için bölgeye gelmiş bulunan BM Genel Sekreteri
Ban Ki-Moon’un tası tarağı attı ve İsrail’e bir BM Genel Sekreteri’nin ağzından duyulmasına alışık olunmayan sert bir açıklama yaptı.
Bunun üzerine, Ban Ki-Moon’un
Tel Aviv’de İsrail
Dışişleri Bakanı
Tzipi Livni ile
görüşmesine
Savunma Bakanı Ehud
Barak da koştu ve BM Genel Sekreteri’nden özür dilemesinin yanında “bir daha öyle bir şey olmayacağı”nın sözünü verdi.
Olan zaten oldu. Gazze’de
İsrail saldırısı başlayalı beri hayatını kaybedenlerin sayısı 1000’i aştı. Bu, Türkiye’de üç hafta içinde 50 binden fazla insanın öldürülmesine eşit. Ve, bu rakamın üçte biri çocuk ve kadın. Yani, üç hafta içinde 10 binden fazla çocuğun ölmesi ne demek ise o demek. Gazze’nin genel manzarası ise korkunç bir depremin ardından bir yer neye benziyorsa ona benzediği söyleniyor.
Peki, bu
vahşet ve Gazze’deki
Filistin halkının içinden geçtiği kan banyosu nereye kadar?
***
Nereye kadar?
Bu sorunun cevabını bir süre önce bu köşede “Obama koltuğuna oturana kadar” diye vermiştim. Elbette bir spekülasyon idi. İsrail’in geçmişteki performansına ve yakın geçmişteki benzeri durumlara göz önüne alarak, yapılan, bir tahminden öteye gitmiyordu, gidemezdi.
İsrail’in Gazze savaşında en şiddetli saldırısına dün girişmiş olduğuna ve bu saldırının BM Genel Sekreteri’ni bile çileden çıkarttığına bakarak, ateşkesin eli kulağında olduğuna hükmetmek mümkün. Genellikle, ateşkes ya da barış müzakerelerine beş kala, bir savaşın en şiddetli anları yaşanır.
Amerika,
Paris’te barış görüşmelerine oturmadan hemen önce
Vietnam savaşının en vahşi bombardımanlarını Hanoi ve Haiphong şehirlerine karşı yöneltmişti.
O kadar geriye gitmeye gerek bile olmayabilir. İsrail, 2006 yazında
Lübnan’da
Hizbullah’a karşı giriştiği “34 Gün
Savaşı”nda en şiddetli saldırılarını,
Güney Lübnan’da kara saldırısına çevirerek, ateşkesin hemen öncesinde yöneltmişti.
Gazze’de ateşkes yakın. Gelecek ateşkes, geçen hafta BM
Güvenlik Konseyi’nin aldığı 1816 sayılı kararın çerçevesine dayandırılacak. Çok muhtemeldir ki, Gazze ateşkesinin parametreleri, Lübnan’da “34 Gün Savaşı”nı sonlandıran ateşkesin dayandığı BM
Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararına benzetilecek.
Bunun böyle olacağının işaretlerini İsrail basınına bakarak da sezmek mümkün.
Ateşkes yanlısı bir tutumu günler öncesinden benimseyen liberal eğilimli
Haaretz gazetesinde dün yayımlanan bir haberdeki şu paragraflar dikkat çekiciydi:
“Hamas’ın kırılmakta olduğunun ilk önemli işaretleri, 19 gün süren çatışma ve 1000’den fazla Filistinlinin hayatını kaybetmesinin ardından
Çarşamba gecesi gözüktü. Mısır’da görüşmelerde bulunan Hamas temsilcileri, çarşamba günü Mısır ateşkes önerisini ilke olarak kabul ettiklerini açıkladılar. Bunun yanı sıra, özellikle İsrail’den bazı hususların netliği kavuşturulmasını talep ettiklerini duyurdular.
Gazze’deki savaş henüz sona ermiş değil. İkinci Lübnan Savaşı’nın son günleri, çok
erken gelen anlaşmalardan kaygı duymayı gerektiriyor. Ama, çarşamba günkü gelişmelerin gösterdiği kadarıyla, Hamas’ın, kendisi için bir türlü teslim anlaşmasına benzeyen Mısır girişimini kabul etmeye razı olduğuna işaret ediyor.
Mısır önerisi Hamas bakımından esas olarak kötü. Örgütün Filistin kamuoyuna akıtılan kanın değdiğini gösterecek bir siyasi başarısını ilân etmesine izin vermiyor ve dahası Hamas’a, Filistin Yönetimi’nin Gazze’ye Rafah sınırının yeniden açılması şartı olarak Gazze’ye tekrardan dönmesini zorluyor.”
Hamas yöneticileri Mısır önerisini kabul ettiklerini resmen açıklamadılar. Ama, ortada Mısır önerisinden başka bir girişim de yok. Hamas’ın Mısır nezdindeki avukatlığını Türkiye yapıyordu. Hamas çevrelerinin dün “Türk pozisyonunun Mısır’a yakın olduğunu” da bildirdiklerine bakılırsa, Hamas’ın zevahiri kurtaracak ayrıntılar üzerinde bir süre daha pazarlık yaptıktan sonra Mısır önerisinin son halini kabul edeceklerini ve “ateşkes”in birkaç gün içinde ilân edilebileceğini düşünebiliriz.
İsrail’in özellikle dün yol açtığı ve artık kimsenin bir meşruiyet bulamayacağı hatta arayamayacağı “
katliam görüntüleri” bir yandan; Hamas’ın dayanma gücünün veya Filistin halkının Hamas’a dayanma gücünün tükenmekte olduğu bir noktaya ulaşılmış olması diğer yandan, birkaç gün içinde ilân edilecek “ateşkes habercisi” gibi görünüyor.
***
İsrail’in Gazze saldırısı bir ateşkes ile durduktan sonra ne göreceğiz.
Öncelikle
enkaz haline getirilmiş, 1,5 milyon insanın binde birinin eksilmiş olduğu bir Gazze. Bu savaşın travması uzun süre devam edecek. Hiç kuşku yok ki, İsrail’e yönelik Gazze nefreti derinleşecek ve şiddetlenecek.
Bu arada, Hamas’ın “ateşkes”ten sonra “
zaferi”ni ilân edeceğine, bu işten “zaferle çıktığını” ileri süreceğine kimsenin kuşkusu olmasın. Hamas’ın yaşamaya ve
silahsızlanmamış olması, onun açısından “zafer” ilânı yapması için yeterli.
Ancak, ortalık yatıştıktan sonra, Gazze halkının topraklarını hazırlıklarının pek iyi yapılmadığı bir savaşa topraklarını çekmiş oldukları için Hamas’a öfkesi de gelişecek.
Peki, böyle bir durumdan, her ikisinin liderliğini Mahmut
Abbas’ın (Abu Mazen) yaptığı
Fetih ya da Filistin Yönetimi mi kârlı çıkacak?
İsrail’in Gazze savaşının kurbanlarından biri Fetih ile onun kontrolündeki Filistin
Yönetimi. Savaştan önce kamuoyu yoklamalarında Hamas’ın önünde gidiyorlardı. Savaşla birlikte, İsrail’in durumdan yararlanacak, üstü kapalı “işbirlikçisi” görüntüsü kendilerine rağmen ortaya çıktı. Yani, Hamas’ın zayıflaması, otomatik olarak Fetih’i yukarı çıkartmıyor.
Hatta,
Orta Doğu’da uzlaşmaya ve taviz vermeye pek teşne gözükmeyen İsrail’in, -sinik biçimde- Hamas’ı Filistin Yönetimi’ne
tercih ederek, öyle bir şuurla bu savaşa giriştiğini düşünmek için yeterince sinyal mevcut.
Filistin siyasetinin iki ana akımı, Fetih ile Hamas arasındaki derin
çatlak, önümüzdeki dönemde daha da mı açılacak, yaralar
tamir edilerek nasıl kapatılacak? Bu sorunun cevabı şu anda yok. Ama şunu iyi-kötü biliyoruz: Gazze’nin enkazı, Filistin siyaset sahnesinin enkazını da ortaya çıkartacak.
Filistin’in çilesi, ne yazık ki, devam edecek.
Obama,
Washington’da koltuğuna oturduktan sonra bu çilenin süresi hakkında biraz daha net bir gözlem yapabileceğiz...
Cengiz Çandar’ın bu yazısı aynı anda Referans gazetesi ve www.hurriyet.com.tr web sitesinde de yayımlanmaktadır.