Yargıtay 11.
Ceza Dairesi'nin savcı
İlhan Cihaner'le ilgili son kararı tartışmaları alevlendirdi. Cihaner'in göreviyle ilgili isnat edilen suçlar aynı dairede yargılanacak;
terör örgütü davası ise
Erzincan'a iade edildi.
Yargıtay başlangıçta yanlış iliklediği düğmeyi düzeltebilmek için bütün düğmeleri sökmek zorunda kaldı. Filmi başa sardı. Ancak işi garantiye almak için Erzincan
Cumhuriyet Başsavcılığı'na
sipariş vermeye çalışıyor. Aslında sipariş ifadesi biraz hafif kalıyor, Yargıtay doğrudan talimatla bir
soruşturmayı şekillendirmeye çabalıyor. Erzincan'a
dosyayı "soruşturmayı tamamla bana gönder" direktifiyle yolluyor. Soruşturma sonucunda nasıl bir dosya ortaya çıkacağını önceden kestirmek mümkün mü? Değilse sipariş ve talimat iddiaları somutlaşıyor demektir. Hiçbir makam ve kişi, yürütülen soruşturmayla ilgili hâkim ve savcılara emir ve talimat veremez. Buna yüksek mahkemeler,
Adalet Bakanlığı ve
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu da dâhil. Yargıtay, bitmiş yargılamalarla ilgili temyiz makamıdır. O da usulle sınırlıdır ama bizde esasa girmek âdetten oldu.
Yargıtay'ın en temel açmazı
terör örgütü kurmak ve üye olmak suçlarını görev kapsamında değerlendirmesi. Bunun görev suçu olmadığı yasada çok açık biçimde yazıyor. Yargıtay,
kanuna aykırı içtihat yapıyor ve bunun kanun yerine ikame edilmesini dayatıyor. Mevzuat hiyerarşisinde kanun ortada dururken içtihadın lafı edilmez.
Rüşvetle
beraat ve
tahliye kararı veren
İzmir hâkimini bile görev suçu kapsamına almayan Yargıtay, terör suçunun görevle alakasını kurmakta zorlanıyor. Zorlandıkları diğer bir konu ise bütün
sanıkları birinci
sınıf savcı Cihaner'le aynı mahkemede yargılamaya çalışmaları. Kanun da
uygulama da çok açık; birinci sınıf savcının dosyası tefrik edilir ve diğer sanıklar görevli mahkemede yargılanır. Yetki açısından sorun yokmuş gibi görünse de görev açısından imkânsızı başarma gayreti içindeler. Uygulamadan hemen yakın bir örnek vereyim. Yargıtay Birinci Başkanlar Kurulu, 6.
Hukuk Dairesi Başkanı Hasan Erdoğan'ın rüşvet suçlamasıyla Yüce Divan'da yargılanmasına karar verdi. Suç ortakları olduğu iddia edilen bütün sanıklar
Ankara 9.
Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanacak. Hatta aralarında
emekli 12. Hukuk Dairesi başkanı Mustafa Oskay da var. Daire Başkanı Hasan Erdoğan'la aynı suçu işledikleri ileri sürülen sanıklar birlikte yargılanmıyorsa, Cihaner'in ve birlikte yargılananların ne özelliği var? Kanunun ve uygulamanın bu kadar açık emrine rağmen Yargıtay'ın dayatmasına teslim olan hâkim ve savcılar görev suçu işlemiş olur.
11. Ağır Ceza Dairesi'nin başkanı
Ersan Ülker, 'birleştirme kesinleşmediğinden diğer sanıklara söz verilmedi' cümlesi kurduğunda sanık avukatı
Sadullah Kara'nın uyarısıyla karşılaşmış ve düzeltmişti. Kara, tahliyeleri hukuksuz duruma düşürecek bu cümleyi kayıtlardan sildirmişti. Anlaşılan hâkimler şuuraltlarındaki hukuk bilgisinin dışa vurumuna engel olamıyor. Bu hukuksuz
birleşme kararını tam manasıyla içselleştirmedikleri anlaşılıyor. Kendisinde devam eden dosya ile
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki bir dosyayı birleştirdi. Şimdi tefrik etti. O zaman birleştirmenin hukuka karşı
hile anlamı taşıdığı eleştirilerini nasıl bertaraf edecekler? Terör örgütü üyeliği davasının Erzincan'a iadesinin gerekçesi de söz konusu yüksek yargıçları zor duruma düşürecek cinsten. Görev suçundan dolayı Adalet Bakanlığı'ndan izin alınması gerektiği, bu olmadığı için de soruşturmanın baştan yapılmasının zorunlu olduğu belirtiliyor. Ağır cezalık suçlarda izne gerek olmadığı, bilgi vermenin yeterli görüldüğü biliniyor. Yargıtay aksini iddia ediyor. Benim merak ettiğim, Yargıtay'ın bir dairesi böylesine basit ama dosyayı kökten etkileyen usul eksikliğini aylar sonra ve birçok duruşmanın ardından mı fark ediyor?