Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddiası yeni bir 'normal' skalası oluşturma zarureti hâsıl etti. 'Arınç'ın evinin etrafında yakalanan Özel
Harpçi subaylar, tarassut mu yapıyordu? Öyleyse
hedef kimdi?' gibi sorulara
cevaplar
soruşturma sonunda ortaya çıkacaktır. (En azından böyle olmasını umut ediyoruz.)
Konumuz o değil. Daha çok verilen tepkileri masaya yatırmak istiyorum. Yaşadığımız vasatın 'normal' algımızda yaptığı değişim dikkat
çekici.
Suikast ihtimali bile yeterince şoke edici olmadı. Artık bazı şeyleri kanıksamaya ve olağanlaştırmaya başladığımızın işareti bu. Başbakan Tayyip Erdoğan'la ilgili 10'dan fazla suikast girişiminden bahsediliyor. En çok bilineni, yargılaması devam eden ve bazı subaylarla polis şeflerinin içinde bulunduğu
Atabeyler davası. Başbakan'ın evinin
krokilerinin bulunduğu olayla ilgili dava henüz sonuçlanmadı. Başka teşebbüsler de biliniyor. Başbakan'ın sorulara verdiği mütevekkil cevap da aslında bu rutinleşme psikolojisinin sonucu. 'Arınç'a yönelik suikast değil
izleme olabilir' ihtimali karşısındaki sevindirik tutumlar da tuhaf. Milli
Güvenlik Kurulu'nun asli üyesi olan ve devletin dümeninden tutan
Başbakan Yardımcısı'na yönelik istihbarat çalışmasına 'neyse ki suikast değilmiş' diyecek noktadayız.
Halef-selef iki
Deniz Kuvvetleri komutanına suikast girişimi soruşturması da devam ediyor. Normal bir ülkede deprem etkisi yapardı, ancak bizde vaka-yı adiye muamelesi görüyor. 10 kadar
muvazzaf subayın
tutuklu bulunduğu iddia müessif
intihar olayı ile yeniden gündeme geldi. Deniz Yarbay
Ali Tatar yeniden tutuklanma kararı çıktığında evinde ölü bulundu. İntihar olma ihtimali yüksek. Kahir ekseriyeti
deniz subayı olmak üzere intiharlar sıklaştı. Bu da, hava durumu raporu gibi okunup geçilen bir haber haline geldi. Batman'da
genç kızların intiharı bile daha çok ses getirmiş ve birçok araştırmaya konu olmuştu. Bunca rütbeli asker canına kıyıyor, bir Allah'ın kulu çıkıp 'ne oluyoruz?' demiyor. 'Gerçekten intihar mı yoksa
infaz mı?' soruları sorulması ve başta
otopsi olmak üzere tetkikler yapılması gerekmiyor mu? Sade vatandaşların hayatın normal akışına aykırı
ölüm vakalarında dahi otopsi yapılırken, hayati konumdaki subayların ölümleri tabii karşılanıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesindeki dört isimden biri hakkında suikast iddiasını soruşturan savcının
mahkeme eliyle aldırdığı
tutuklama kararı da 'anormal' sınıfına sokulanlardan.
Savcı elindeki delilleri 'olur böyle şeyler' deyip sümenaltı mı etmeliydi? Mesela Atabeyler
Çetesi'yle ilgili 'sulandırma' ekibinde yer alan bir gazetede 'Atabeyler Çetesi tamamen saçmalık' başlıklı haber yayınlanmıştı. Kaynağı açıklanmayan haberde resmî bir
ağız havası hissettirilerek şunlar yazılmıştı: "Astsubay Yasin Yaman'ın evinde ele geçen kroki, flama ve belgelerden hareketle 'Atabeyler Çetesi' yakıştırması saçmalıktan ibarettir. Atabeyler, Yasin Yaman'la beraber 106. dönemde kurs gören 32
astsubayın ortak seçtiği oymak ismine benzer grup adıdır. Yemin metni de bu grupça kaleme alınmış bir metindir. Çeteye özgü değildir. Sorguda yakalanan krokiler Başbakan'ın evine yönelik değildir. Her kursiyere harp zamanında
buluşma temas listesi oluşturma dersinin parçasına ilişkin hayalî bir programın sonucudur. Mühimmatların büyük çoğunluğunun,
patlayıcı (tahrip) uzmanı Astsubay Erkut Taş'ın 'operasyonel görevleri ve eğiticilik' vasfı nedeniyle birlikten temin ettiği 'zimmet fazlası' ve araziden temin ettiği mühimmatlar olduğu ve evine götürüp gizlediği tespit edilmiştir. Bomba düzenekleri çok iptidaidir. Oluşumdaki kişiler arasında çete anlayışında hiyerarşik yapının olmadığı, menfaat anlayışı bulunmayıp, milli heveslere yöneldiği görülmüştür." Yani milli duyguları fazla subaylar, Başbakan'ın evinin çevresinde eğitim çalışması yapıyormuş. Savcı böyle bir bilirkişi bulup dosyayı kapatsa kimsenin başı ağrımaz, Yarbay Tatar da hayatta olurdu. Amiraller hayatta olur muydu? Onu bilemiyorum!