Ahmet Şık'ın yazdığı ileri sürülen kitap, savcılığa göre ise iddia edilen
Ergenekon Terör Örgütü'nün organizasyonunda üretilmiş örgütsel doküman internete düştü.
Metin incelendiğinde bilgi olarak yeni bir şey bulunamıyor. Zihniyet ve mantık da 20 yıldır aşina olduğumuz çizginin dışında değil. Bu zihniyeti deşifre eden önemli ipuçları göze çarpıyor. "Resmî
rapor yoktu ama
soruşturma açıldı" ara başlığından sonra şu paragrafa yer veriliyor: "
Aydınlık dergisinin yayımladığı habere dayanak teşkil eden resmî bir rapor aslında hiç olmamıştı. Teşkilat içinden birisi ya da bir iddiaya göre MİT,
Aydınlık Dergisi'ne bir rapor varmış gibi gönderdiği ihbar mektubunun aynısını
Teftiş Kurulu Başkanlığı'na da göndermişti." Varmış gibi gösterilen düzmece raporlarla açılan soruşturmalardan kaç insanın canı yandı acaba? Ahmet Şık, bu bilgiye rağmen söz konusu haberi 11 sayfa boyunca alıntılamış.
Fethullah Gülen'e ve Emniyet Teşkilatı'na yönelik çok ağır suçlamalar, resmî bir rapora dayandırılıyormuş gibi ısrarla tekrarlanıyor.
"
Cemaat soruşturması can simidi oldu" ara başlığıyla verilen bölümde ise
Cevdet Saral ve ekibinin başlarını yakacak 'telekulak skandalı'nı örtbas etmek üzere nasıl hareket ettikleri kayda geçiriliyor: "
Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral ve ekibi bu isteğin kendilerini kurtarabileceği düşüncesiyle hummalı bir çalışma başlattılar." Şık, Aydınlık'ın haberinde olduğu gibi burada da onlarca sayfa Saral'ın mesnetsiz suçlamalarını alıntılıyor. Kurulan altı kişilik
komisyon okul yıllıklarından ve çevrelerinde gözlemledikleri 'namazında niyazında' ne kadar adam varsa listelediler. Listeler ve güya değerlendirme raporları fezleke haline getirilerek Ankara DGM Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunuldu. Nuh
Mete Yüksel'in açtığı ve Fethullah Gülen'in
beraatiyle sonuçlanan davanın temelini Saral'ın fezlekesi oluşturdu.
Şimdi daha kolay anlaşılması için bir
özet yapayım: Aydınlık dergisi var olmayan düzmece bir raporu haber yapıyor. O yayın ihbar kabul edilerek
Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral'ın yönetiminde soruşturma başlatılıyor. Saral ve ekibi için kaçırılmaz bir fırsat doğmuştur. Zira hem başlarındaki telekulak belasını unutturacak bir kamuoyu dalgalanmasına kavuşmuşlardı hem de
İstanbul Emniyet Müdürlüğü hayallerinin önünde engel olarak gördükleri meslektaşlarını karalayacaklardı. Bu saiklerle hazırlanmış fezleke 10 yıl sürecek yargılamanın temelini teşkil edecekti. Yetmedi, 2011'de biri çıkıp aynı raporları bir araya getirerek yeniden yayınlayacak ve bunun adı gazetecilik olacak öyle mi? Ahmet Şık, davanın sonucunu hangi başlıkla vermiş dersiniz: 'Ecevit affıyla kurtuldu.' Yerel
mahkemeden alınan beraat,
Yargıtay'ın ilgili dairesinin oybirliği ile onaması, başsavcılığın talebiyle
Ceza Genel Kurulu'nun yeniden görüşerek onamasının kılıfı da hazır: Emniyet'in olumlu raporu. Mahkeme ve Yargıtay, bütün delilleri bir yana bırakarak Emniyet'in ağzının içine bakıyormuş!
Savcılık ve mahkemenin Şık'la ilgili kararlarını dayandırdığı gerekçeleri henüz bilmiyoruz. Umarım
iddianame çabucak ortaya çıkar ve bu
tartışma biter. Ama o güne kadar Şık'ın gazeteciliğini ve ortadaki metnin 'kitap'lığını tartışmamız gerekmiyor mu? Nihayetinde Gülen de bir birey ve eşit haklara sahip değil mi? Defalarca aklandığı iddiaları sansasyonel biçimde ısıtıp ısıtıp yargısız
infaz yapmaya kimin hakkı var?
Başta zihniyet dedim ya başka bir örnek vereyim. Önceki gün Sanem Altan, Vatan'da yazdı.
Nedim Şener bütün laboratuvarlarda onaylanmış bir gerçeği neden saklıyor,
AK Parti ve Fethullah Gülen'i bitirme planındaki imzanın Dursun Çiçek'e ait olmadığını niye savunmaya devam ediyor? Ahmet Şık mahkemede aklanmış suçlamaları araya kendini kurtaracak cümleler sıkıştırarak neden alıntılıyorsa, ondan herhalde!