Müslüman olarak Hindu tapınağına da kiliseye de girebiliyorsunuz. Camilerin kapıları da kimsenin yüzüne kapanmıyor.
Ama laikçilerin mabedine dönüşen üniversite
kampüsleri titizlikle başörtülülerden temizleniyor.
Öğrencilerin, insanlık onurunu kanatan kulübelerde başlarını açmalarını, sonra kimseye görünmemeye çalışarak
duvar diplerinden kaçar gibi okullarına koşmalarını kanıksamaya başlamıştık. Tahminlerimizde yanılmadık, maalesef orada durmadılar. Okullara öğrenci taşıyan servisler de kamusal alan oluverdi. Kampüsten geçen toplu
taşıma araçlarındaki sıradan vatandaşlar da kurtulamadı.
Üniversite sınırları içinde konser, panel dinlemeye giden
halk engellendi. Elinde kalan can yongasının
mezuniyet sevinci ile avunmak isteyen şehit anaları bile o sert, abus çehreyle muhatap oldular: 'Yassah giremezsin.' Haklarını yemeyelim bazı demokrat(!)
rektörler, başörtülerini buyrulan şekilde bağlamaları karşılığında annelerin salonda kalmasına izin verdi. 'Siz kim oluyorsunuz, insanların neyi nasıl giyeceklerine karar verebiliyorsunuz?' sorusunun bile anlamı kalmadı.
Bu insanlık dışı, keyfi
uygulama dün, olabilecek en son noktaya ulaştı. ÖSS için çocuğunu götüren başörtülü velilerin bahçede beklemelerine bile izin verilmedi.
Marmara Üniversitesi'nin kampüs girişinde başı açık-kapalı veli ayırımı yapıldı. Başı kapalı olan ve açmamakta direnen veliler çocuklarının önünde aşağılanarak kapı dışarı edildi. Annesine vebalı muamelesi yapılan öğrencinin bozulan psikolojisine mi yanalım? Yoksa yaşını başını almış anaların maruz bırakıldığı ikinci
sınıf muameleye mi üzülelim? Bence asıl bu çağda böylesine ilkel bir anlayışla mücadele etmek zorunda kaldığımıza hayıflanalım.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın 'Müslüman çoğunluğun da dinîhürriyetler konusunda sıkıntısı var.' ifadelerine karşı kıyameti koparanları yalanlamak için dünkü örnekler yeter.
Hadi âdet olduğu üzere biraz anayasa geyiği yapalım. Kimse kusura bakmasın, son kararla
Anayasa Mahkemesi'nin bile çiğnemekte beis görmediği bir anayasa ile ilgili ancak
geyik yapılır. Bazı uyanıkların el çabukluğu ile ortadan kaldırmaya çalıştıkları değiştirilemez maddelere değinmek istiyorum. Değiştirilmesi
teklif dahi edilemez maddede, propagandalara bakarak sadece
laiklik var sanıyor olabilirsiniz. Söz konusu maddede demokratiklik, sosyal ve hukuk devleti olmak da
kayıt altına alınıyor. Hukuk devleti, hukukun (yargıcın değil) üstün olduğu düzen demek. Hukukun temel belgesi anayasa 'temel hak ve özgürlükler ancak yine anayasada gösterilen hallerde
kanunla sınırlanır' diyor. Başörtüsünün üniversitelerde
yasak olduğuna dair kanun yok. Tam tersine 'yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile serbesttir.' diye biten kanun var. Ve bunun iptali için yapılmış başvuruyu reddeden bir
Anayasa Mahkemesi kararı var. Geyik yapıyoruz ya hadi hepsini kabul edelim. Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa'nın açık hükmüne rağmen kanun koyucu gibi davranmasını onaylayalım. Biraz daha ileri giderek kanun ihdasını, kararıyla değil yorumuyla yapmasına da eyvallah diyelim. O malum hukuk şaheseri(!) yorum bile sadece öğrencileri kapsıyor.
Velileri, sıradan vatandaşları nereden çıkarıyorsunuz? Tavşanın suyunun suyu gibi, siz rektör cenapları da yorumun yorumu ile kanun koyuculuğa mı soyundunuz?
İmam cemaat ikileminde olduğu üzere Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa'yı ihlal ettiği bir dönemde rektörlere bir şey demek de zor. Normal demokrasilerde bu ayırımcılığı yapmaya kimse cesaret edemez.