PKK'nın
çatı örgütü KCK davasında savcıların işini en çok Murat
Karayılan kolaylaştırıyor. PKK ve KCK'nın tepesinde olması başlı başına bir
delil, ama asıl konuşmaları önemli. KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı'ndan başlayalım.
Bu bilinçli bir
tercih, silahı meşrulaştırmak ve ovaya silahla birlikte inmek üzere atılmış önemli bir adım. KCK'yı baştan şaibeli hale getireceği bilinerek Karayılan'ın en tepe noktaya oturtulmasının başka izahı yok. Gelelim konuşmalarına; Karayılan, ısrarla zanlıların KCK ile bağlantısı olmadığını savunuyor. 'Ellerinde KCK'lı olduklarına dair bir
belge var mı?' diye soruyor. Bu sözler bile bahse konu yapılanmanın suç olduğunu gösteriyor. Mensubiyet ispat edilirse suçun delillendirilmiş olacağını Karayılan bile kabul ediyor. Son söyledikleri ise zanlıları daha fazla zora sokacak. KCK'nın örgüt üyeliği değil, vatandaşlık statüsü öngördüğünü ikrar ediyor. Hangi devlet vatandaşlık dağıtan bir örgüte müsamaha edebilir. Yasama, yürütme ve yargısını oluşturmuş bir
paralel devletle karşı karşıya olduğumuz çok açık. İddia olunan
Ergenekon yapılanmasına benzetilebilir. Ancak ondan daha açık ihlal olduğunu söylemeliyiz. Zira Ergenekon, meşru devletin bazı kurum ve mevkilerini ele geçirmek ve örgüt lehine, onun amaçları doğrultusunda kullanmakla suçlanıyor. KCK ise bütün fonksiyonlarıyla sıfırdan kurulmuş, vatandaşlık statüsü dahi verebilen bir devlet iddiasıyla soruşturuluyor. Ve muhataplar bunu doğrulayacak beyanlarda bulunuyor. Ergenekon'a karşı çıkanların KCK'ya göz yumulmasını beklemesi yaman bir çelişki. Ergenekon'un kabahati dağda
militan tutmaması ve bir partiyle açık ilişki tesis etmemesi mi? Yine burada Ergenekon'un avukatı olduğu için CHP'yi eleştirenlerin, BDP'ye paralel devlet kurma imtiyazı tanıması da çelişki.
Balyoz ve Ergenekon davasını yıpratmaya çalışan; bugüne kadar ulusalcı görüşleriyle bilinen kimi yazarların KCK desteğini de not etmek gerekiyor.
Büşra Ersanlı konusunda da kafalar karışık. Etyen Mahçupyan'ın çağrısı çok yerinde. Süreç bir an önce şeffaflık kazanmalı. Gizlilik, amaç değil araçtır. Soruşturmanın selametini sağlamanın vasıtasıdır. Şu anda
gizlilik soruşturmanın selametine halel getirmektedir. İkinci olarak hakkındaki iyi niyetli tanıklıkların hukuki karşılığı bulunmuyor. Cinayet veya
hırsızlık gibi anlık suçlarda, "Olay esnasında yanımdaydı." tarzı ispatlanabilir tanıklıklar dikkate alınır. Ya da iddiaya konu seminerler sırasında hazır bulunanlar, 'şiddeti ve ayrımcılığı kışkırtmayan bir konuşma' olduğuna şehadet edebilirler.
Ses kaydı ve aleyhte şahit yoksa tamamdır. Ötesi
dayanışma dışında anlam taşımaz. Taraf'tan
Yıldıray Oğur, bu konuda güzel yazmıştı. Mesafeyi korumak gerekiyor. PKK yöneticilerinin 'örgüte taze kan kazandırmak üzere' kurulduğunu belirttiği oluşumlarda bulunmak ne kadar savunulabilir? Ayrıca konuşmanın şehvetine kapılıp "Size silahtan başka yol bırakmadılar. Kendi devletinizi kurmalısınız." tarzında cümleler o ortamlarda rahatlıkla kurulabilir.
Savcıların elinde kalbi gösteren alet olmadığı için elindeki metne göre işlem yapmak zorunda kalır.
MHP, Turan ülkelerini birleştirip yeni bir devlet kurmak için silahlansa, üstüne bir de paralel devlet kursa ve bazı üniversite hocalarından
destek alsa aynı hoşgörü ile karşılanır mıydı?
Bu arada yine çaya, çorbaya limon muhabbeti başladı. Kandil'le
Silivri arasındaki
savunma kardeşliği burada da ortaya çıkıyor. Operasyonun arkasında cemaat varmış. Ahmet İnsel mi önce söyledi, Karayılan mı bilmiyorum, ama ikisi aynı görüşte. Farklı şehirlerdeki onlarca savcı ve
yargıç için bu suçlamayı yapmanın
akıl dışılığı bir yana oldukça tehlikeli. İnsel, KCK operasyonlarının intikamı için Çukurca'da 24 askeri katleden bir örgüte
hedef gösterdiğinin farkında mı? Burnu kanayacak her insanın kanı İnsel gibilerin eline de bulaşır.
Hükümet yapmadı, safsatasını
Başbakan Erdoğan bizzat yalanladı. Ama ortadaki tuhaf bir durum yeni bir yandaşlık türü mü ne! Onlar yapmış olamaz. Eee...